Artık sabahları uyanmak bile beni strese sokuyordu. Her sabah uyandığımda ya da yatmadan önce bile bir sonraki gün yaşayacaklarım adına moralimi bozuyordum. Bu sabah da yine aynı şekilde uyandım. Yataktan kalkarken etrafıma baktım keşke gece olsa da bir şeyleri umursamadan uyuyabilsem diye düşündüm. Üstümü değiştirip hızla otobüs durağına koştum. Kartımı çantamın içinde telaşla ararken aynı zamanda otobüse binmeye çalışıyordum ve her zaman ki gibi bir sakarlığım tuttu ve basamaklara takılıp düştüm. Çantamın içindeki her şey etrafa saçılmıştı. Ah kartım da tam karşımdaki çocuğun ayağının altında duruyordu. Tam ona uzanayım derken çocuk beni fark etti ve benden önce davranıp kartı okuttu. Hem ben hem de o hızlıca yerdeki eşyaları toplayıp arkaya doğru yürüdük. Otobüsteki yerimizi aldıktan sonra ona teşekkür ettim, o da hemen elindeki eşyalarımı tek tek vermeye başladı. En son kitabı verirken ”Güzel kitaptır belki yüzlerce kez okudum. Peki ilk basımını nereden buldun?” diye sordu. O an gözlerim parladı bu kitabı ilk lisedeyken keşfetmiştim ve çok kez de okumuştum. İlk basımını bulmak cidden çok zor olmuştu. Ama her ne olursa olsun para biriktirip onu almıştım. Yolun geri kalanında kitap hakkında konuştuk.
Adının Emre olduğunu öğrendim ve daha önce bu kitabı benden sonra bu kadar ayrıntılı konuşacak birine rastlamamıştım. Kampüsün olduğu durakta inmek için ayaklandım. Emre’ye de tanıştığıma memnun olduğumu söyledim ve tekrardan teşekkür ettim. Okula yine koşturarak girdim. Artık son sınıfa gidiyordum derslerim öbür senelere göre daha hafifti ama bir taraftan da staj yapıyordum, evi idare edebilmek adına ayrıca okuldan sonrada evin yakınlarında bir kafede çalışıyordum. Bu yüzden günlerim yorucu ve sürekli olarak koşturmayla geçiyordu. Kendime ayıracak bir vakit hiç bulamıyordum. Okuldan sonra kafeye gittim. Ben gece vardiyasında çalışıyordum, bu yüzden genellikle eve döndüğüm vakit geç oluyordu. Bir taraftan siparişleri alıp bir taraftan da yarın ki sınava çalışmaya çalışıyordum. Of artık çok yorulmuştum bu koşuşturmadan.
Eve gidip çantamı kapıya doğru fırlattım. Yatmaya hazırlanırken kitabımı almaya tekrardan çantamın yanına gittim. Kitabı alıp geri odama döndüm ve okumaya başladım. Kitabın 116. sayfasını çevirdim. Karşıma el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarası çıktı. Daha önce hiç fark etmemiştim belki kitabın önceki sahibinin olabilir diye düşündüm, kenara koydum. Kitabı da ardından kenara koydum. Sonraki sabah uyandığımda o kağıt yine dikkatimi çekti ama geç kaldığım için yine pek umursamadım. Yorucu bir günden sonra numara aklıma çok takılmıştı ararsam bir şey kaybetmem diye düşündüm. Numarayı aradım, bir kaç çalıştan sonra açıldı. Ses çok cızırtılı geliyordu ama tek duyduğum karşıdaki kişinin ”Doğru seçim yaptınız.” demesi oldu. Zaten telefon da sonradan kapandı pek anlayamadım ama çok da umursamadım. Sabah gözümün içine giren güneş ışığıyla uyandım. Bembeyaz bir odanın içerisindeydim ama bu benim odam değildi ki. Benim odam olması için fazla lükstü. Odadan çıktım tek tek öbür odaları inceledim. Çıktığım odanın hemen yanında gri bir oda vardı ondan sonra da aşağıya doğru merdivenler başlıyordu. Aşağıya indiğimde arkası dönük biri oturuyordu. Benim geldiğimi fark etmiş olmalı ki arkasına döndü. ”Sonunda uyandın, bu gün ne yapmak istersin? Şirkette iş de yok zaten.” dedi. Bu Emre’ydi şu an burada ne işi vardı ve asıl soru burası neresiydi? ”Biz burada ne yapıyoruz!” diye sordum. ”İyi misin kafanı falan mı çarptın? Hani burası bizim evimiz işleri birleştirdikten sonra birlikte tuttuk burayı.” diye anlatmaya başladı. Hala daha kavrayamamıştım ama kahvaltıya gitmemiz gerektiğini söyledi. Kahvaltıya gittik sonrasında sahile gidip yürüyüş yapmaya başladık. Sabah işlerden bahsetmişti ben de doğal davranarak ”Şimdi işe gitmeyecek miyiz?” dedim. O da ”Senin bu kadar işkolik biri olduğunu bilmiyordum. Biz yöneticiyiz ne zaman istersek o zaman gideriz.”dedi. Fazlaca boş bir gün geçirdik. Eve geldik yatağıma tekrar geçtim. Eğer şu an yaşadıklarım bir rüyaysa bu rüyadan uyanmak istiyor muydum? Emin değildim.