İnsanoğlunun hayatta iyi yerlere gelebilmesi için ömrü boyunca uzun yollar katetmesi gerekmektedir. Aynı zamanda insanoğlu bu uzun yollarda envai çeşit zorluklarla karşılaşır. Çoğunluk, asûr (zor) karşısında âsânı (kolay) seçip tarihe karışır. Azınlık ise asûr karşısında yola devam edip kendi tarihini yazar.
Kimileri hayatı zorluklarla geçmiş olan birisinin hayatı kolay geçenlere göre daha iyi yaşadığını savunuyor. Bu duruma kanıt sayılabilecek durumları ise şöyle sıralıyorlar: zorlu süreçler atlatmış kişilerin gelecekteki zorluklardan rahatlıkla sıyrılabilecek olmaları ve zorlukların o kişilere hırs duygusu verdiğini böylelikle başarmak için daha odaklı olmaları… Ayrıca zor koşullarda büyüyenleri daha başarılı oldukları da konuşuluyor bu durumu günümüzde hepimizin şaşırdığı bir örnekle desteklemek istiyorum. Bildiğiniz üzere her sene ulusal sınavlarda mutlaka bir tane genç çoban ülke birincisi çıkıyor ve bu durum karşısında dershanelere servet ödeyenler adeta şok oluyorlar belki de ailelerin çocuklarına “Bir çoban kadar bile mi çalışmadın?” sorularına maruz kalıyorlar. Genç çobanımızın sınavlarında başarılı olmasının nedeni çoban kaynaklanmıyor. Aslında çobanın birinci olmasındaki asıl neden o gariban gencin zorlu yaşamından ve zorluklardan öğrenilen onca şeyden kaynaklanmaktadır. Sözüm sadece çobanlar için değil, zorluklarla dolu hayat yaşayanlar ve en önemlisi bu zorluklar karşısında yılmayanlar içindir.
Ünlü Profesör Herbert Newton Gasson ise bu konudaki görüşünü kendi yazdığı “Hayat Yolunda Zorluklarla Mücadele” kitabındaki şu cümleleriyle açıklıyor: “İnsanın en büyük dostu zorluklardır. Çünkü insanı karşılaştığı zorluklar güçlendirir.” Gasson’un bu sözlerinden sonra aklıma Fatih’in İstanbul’u kendinden önce 3 kez daha kuşatmış olan ataları geldi. Fatih ise atalarının karşılaştığı zorluklarını hatırlayıp hırslanmış olmalı ki böylesine büyük bir fetihi gerçekleştirsin. Sözlerim sadece Fatih Sultan Mehmed için geçerli değil zira pek çok yazar, bilim insanı, lider zorluklarıyla öyle dost olmuş olmalılar ki dostlarını vazgeçmek için birer neden olarak değil kendilerine pes etmeme duygusunu pekiştiren ve mücadele etme isteğini tetikleyen birer araç olarak görmüşler. Siz gerçekten Dostoyevski meşhur kitabı olan “Suç ve Ceza”yı koskocaman evinde huzur ve konfor yazdığını mı sanıyorsunuz ya da ünlü Rus yazar Maksim Gorki’nin hayatı boyunca zorluklar yaşamadan mı başarıya ulaştığını sanıyorsunuz? Ben sizin için yanıtlayayım: Dostoyevski “Suç ve Ceza” kitabını sürgünde, küçük bir otel odasında maddi yetersizliklerle tamamlıyor. Maksim Gorki ise genç yaşta babasını kaybettikten sonra dedesi tarafından evden kovulup tersanelerde çıraklık yapıyor.
Anlayacağınız o ki başarılı insanların hiçbiri başarı merdivenlerini elleri cebinde çıkmadı, çıkamayacak da. Onların ellerinden tutan olmadığı gibi onlar zorlukları kendi yöntemleriyle aştılar. Önceleri hüzünlüydü belki de kendileri neden benim hayatım zor diye ama bilmiyorlardı ki günün birinde insanlar onların hayatlarına özenerek bakacak diye…