“Tokluk da açlıktan daha az kışkırtıcı değildir.” demiş Stefan Zweig. Peki, bizi aç veya tok kılan kavramlar veya olaylar nedir ve bu olaylar bizi ne şekilde etkiler?
Düşünmeye tarihi dönemlerden başlayacak olursak ilk değişen olgu, insanların ihtiyaçları ve yaşam standartlarıdır. Günümüzde var olan çoğu köklü devlet, zamanında yetenekli liderler tarafından yönetilmiş ve gerek savaşlarda gerekse dönemin sanat veya bilim seviyesine göre çok ileri işler yaparak ülkelerini ileriye taşımış ve imparatorluk haline getirmişlerdir. Bu güçlü devletlerin yanı sıra kendini gösterememiş, askeri veya bilim alanlarında ciddi anlamda geride kalmış kısaca kabile hayatı yaşamayı sürdüren devletler ise devamlı güçlü devletler tarafından ezilmişlerdir. Zaman geçtikçe ve insanların hak, eşitlik ve adalet olgusu geliştikçe, toplumlar bu ezme ve üstünlük gösterme olayına karşı çıkmaya başladı. Güçlü devletler ise sömürge olarak geçen faaliyetlerinin ismini manda ve himaye yaparak biraz da şartlarını hafifleterek uyguladıkları bencil ve gerici politikalarına devam etti. Biz zamanın güçlü devletlerini, kendilerini donatmaları ve gelişmiş olmaları sebebiyle tok olarak nitelendirirsek ve ezilen güçsüz ülkeleri de aç olarak varsayarsak Stefan Zweig’in ne anlatmak istediğine biraz açıklık getirebiliriz.
Öncelikle, çevresindeki tok devletlere göre aç kalmış bir devletin öncelikli sıkıntısı kalkınma ve bağımsız olmak bu sayede kendi vatandaşlarına hak tanıyarak halkın refahını arttırmaktır. Bağımsız olmak için de bu aç devlet bir süre sonra her şeyi yapmayı göze alabilir. Çünkü eğer bir toplumun veya en basitinden bir insanın elinden sahip olduğu her şeyi alırsanız o insanın veya toplumun kaybedecek bir şeyi kalmaz ve o kişi veya toplum her şeyi yapma potansiyeline sahip olur. Ne de olsa zaten bozuk olan bir şeyi daha da bozamazsınız. Öte yandan hiçbir açıdan güçlük çekmeyen ve oldukça ileri seviye olan devlet ise her zaman daha fazlasını ister veya her şeye sahipse artık gelişmek için uğraşmaz. Bu tok devleti insanlara uyarlarsak zengin insanları düşünebiliriz. Zengin insanların zaman zaman bu zenginlikten sıkıldıklarından bahsettiklerini görebilirsiniz. Belki de bu kadar çok aktivitede bulunmalarının sebebi de budur. Bazen de bu sıkıntılarını girdikleri yeni aksiyonlarla veya ihtiyaçları olmamasına rağmen sadece o adrenalin ve aksiyon için illegal işlerle uğraşabilirler. Bunun sebebi ise bazen çok fazla şeye sahip olursanız sadece her şeyi riske etmek istersiniz. Çünkü orada hiçbir işe yaramayan birikiminizin sizin için bir önemi kalmaz. Bu düşünce şekli elbette uygun ve doğru bir düşünce şekli değildir hatta benim gibi çoğu normal gelire sahip insan bu durumu anlayamazlar.
Yani diyebiliriz ki, en çok korkulması gereken oluşumlar ya kaybedecek hiçbir şeyi olmayan oluşumlardır ya da kaybetmekten korkmayacak kadar çok şeye sahip olan oluşumlardır. Aslında bu durum da bu aç ve tok olan iki grubu da bu konuda ortak kılar. İki grup da her şeyi yapabileceğini düşünür ve yaptıklarının sonuçlarını umursamaz. Sonuç olarak tokluk da açlıktan daha az kışkırtıcı değildir.