Sinirliyim, sistemin körelttiği insanlara, beş kuruş etmeyen dayatmalarına. Sinirliyim, her gece yattığımda kulağımda çınlayan yargılarına. Zincirlerinin sesini duyuyorum, tutmak istiyorlar, bırakmıyorlar. Bense kaçıyorum, gücüm yettiğince uzaklara…
Kendimi bildim bileli hep istedim ki kimseye ihtiyacım olmasın. Korkmadım yalnızlıktan, ölümden. İnsanın ilacının kendinde olduğunu, düşmeyi de kalkmayı da kendi seçtiğini düşündüm ve onlara hep şunu söyledim “Bizler, içine tıkıldığımız modern yaşam oyunundan çok daha fazlasıyız.” Görünenin ötesini görebilmek gerek dedim, kapattılar gözlerini. Kurallar koydular, set çektiler önlerine. Oysa hayat bir oyun değil ki kurup oynayalım. Eksik parçalar hep kalacak, hiçbir zaman tamamlanmış hissetmeyeceğiz.
Kimi zaman bir haller oluyor bana, sanki hiç uyanmamak üzere bir uykuya dalıyorum. Düşünemiyorum, yazamıyorum, sanki karanlıklarda kaybediyorum ruhumu. Yalnızlığın kıyısında bekliyorum ama görmek istemiyorum, hiç istemiyorum. Düşünmek istemiyorum, hissedemiyorum korkumu. İçimde var olan, zaman zaman ortaya çıkıp ruhumu karanlıklara boğan yalnızlık korkumu hissedemiyorum. Ses yok, hiçbir şey yok, derinliklerde kayboluyorum. Susuyorum, hiç olmadığı kadar. Sonra bir ışık beliriyor karanlığın içinde. Bir ses, bir nefes tutup çekiyor beni bu kuyudan. Ve ben yine kalkıyorum. İşte bu zamanlarda kaçıyorum her şeyden. İçimi kaplayan korkudan kaçıyorum. Yalnızlığı düşünmek istemiyorum. Korkuyorum… Meğerse yalnızlık korkusundanmış bu kaçışlarım. Yalnızlıktan o kadar korkuyormuşum ki kendimi kaybediyormuşum. Sanki bilincim uyuşuyormuş en büyük korkusuyla başbaşa kalmamak için.
Benim tek rehberim kendim, ruhumun derinliklerinden bulup çıkardığım korkularımla yüzleşiyorum her gece. İnsan karanlık çöküp kafasını yastığa koyduğu an kendiyle başbaşadır ve tüm benliği içinde onla tanışmak için beklemektedir. Seçim her zaman sizdedir, kendinizi dinlemeyi, tanımayı seçerseniz varoluşunuzdaki amacı da kavrayabilirsiniz. Yolunuzu bulmak adına yapabileceğiniz tek şey kendinizi keşfetmektir. İnsan en çok kendine yabancıdır. Sanki hepimizin içinde yaşayan bir yabancı vardır, tanışmak için can atan. Bizse gözümüzün önündekini görmeyiz
Hep düşündüm kendi yanlışlarımı, doğrularımı. Bu kargaşanın içinde oradan oraya savrulmadan kendi yolumu bulmaya çalıştım. Çok yargılayan oldu, çok destekleyen oldu, kimisi karşı çıktı, önümü kesti, kimisi yanımda oldu. Ama engeller çıksa da yoluma, sert de düşsem hep kendim kalkmayı denedim. Anlatması kolay, yaşaması zordur. Elbette benim için zor bir süreçti. Her gece ağladığım dayanamayıp oradan oraya sürüklendiğim günlerim oldu, kimi zaman da hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını düşünüp düşüncelere daldım. Hala da zorlanıyorum, kaybediyorum yolumu, kapılıyorum yaşamın oyununa. Sinirleniyorum, sistemin körelttiği insanlara. Yaratıcılığımızı öldürüyorlar, hayattan aldığımız tadı yok etmeye çalışıyorlar. Bizi yok etmeye çalışıyorlar. Fikirlerimizi önemsemiyorlar, yargılıyorlar. Pes ettirmeye çalışıyorlar, herkes aynı olsun istiyorlar. Çok umutsuzlar… Bizi kendi hayatlarına hapsetmeye çalışıyorlar. Oysa benim kendi yolum var, gerçekleştirmek için can attığım hayallerim…
Bir defa geliyoruz dünyaya ve bana klişe diyebilirsiniz. Ama benim yolum bu, kurallarım bu. Benim anlatmaya çalıştığım bütün derdim bu. Yaşamın tadına varmalıyız, mükemmeli beklememeliyiz, anı yaşamalıyız, yolda manzarayı kaçırmamalıyız ve her şeye rağmen savaşmalıyız. Bütün kalıplardan, doğru bilinen yanlışlardan kurtulmak için, zincirlerini koparmak için savaşmalıyız. Korkuyorlar farklılıklardan, alışılmışın dışında fikirlerden. Ses çıkarmamdan nefret ediyorlar, bense susmaktan…