Günlük hayatımızda çevremizden birçok uyaran alırız ve bunları beynimizde analiz edip belirli çıkarımlar yapmaya çalışırız. Bu uyaranlar; yeni tanıştığımız bir insan, üzerimize doğru hızla gelen bir arabanın korna sesi veya sokakta dolaşan bir kedi olabilir. Bu uyaranları beynimizin süzgecinden geçirip farklı fikirler oluştururuz ve belki de duruma göre bir cevap veririz. Ancak her insanın uyaranları algılayış ve ona cevap veriş şekli farklıdır. Kimisi kendi kafasında çözmeye çalışır, kimisi hissettiklerini dışarı vurur. İçinde yaşadığımız toplum ve karakterimiz oluşana ve oturana kadar başımıza gelen olaylar bizim hayattaki durumları nasıl karşılayacağımızı belirler. Her şeyi içimizde mi yaşayacağız ya da hissettiklerimizi rahatça dışarı vurabilecek miyiz?
Fikirlerini rahatlıkla dile getiren insanlar bir yerden sonra söyledikleri sözlere dikkat etmemeye başlarlar, belirli bir zaman sonra aslında artık düşünerek değil refleks olarak konuşmaya başlarlar. Bunun sonucunda onların çevresindeki insanlar onları daha az ciddiye alır. Diğer taraftan sessiz insanlar söyleyeceklerini detaylıca, iyice ölçüp biçerek seçerler; kısa ve öz konuşurlar. Fikirleri daha çok çözüm odaklıdır çünkü düşündükleri zihinlerinden dökülmeden önce derin bir incelemeden geçmiştir. Stephan Hawking der ki: “Sessiz insanlar en gürültülü zihinlere sahiptir.” Zihnimizde, çevremizdeki uyaranlar nedeniyle verdiğimiz çatışmanın kesin bir cevabı yoktur. Çatışmanın sonucunda oluşan fikirlerimiz çok kolay değişebilir. İşte zihnimizde oluşan ve kolayca değişebilen bu çatışma dışarı vuramadığımız ama içimizde de susturamadığımız bir şeydir.
Okulumuzda, çalıştığımız yerde, arkadaş ortamımızda hep daha az konuşan biri vardır. Aslında onlar söyleyecek bir şeyleri olmadığı için değil sadece aklındaki fikirleri ortaya dökecek cesaretleri olmadığı için içlerinde tutarlar. İçine kapanık ve sessiz insanların geçmişinde genellikle ortak bir nokta vardır: bastırılma. Bu bastırılma duygusu ciddi aile ve arkadaş travmalarından sonra ortaya çıkabildiği gibi hiç farkında olmadığınız bir durumda da patlak verebilir. En ufak bir hareketimizin karşı tarafta ne tür sarsıntılara yol açacağını bilemeyiz. İşte bu noktada sessiz insanların sessiz olmasının ve her şeyi zihinlerinde yaşamalarının bir sebebi de fikirlerini dışarı vuran insanlar. İyice düşünmeden söylenen her söz başkalarının hayatında deprem etkisi yaratabilir.
İçe dönük insanlar insan içinde daha çekingendir ve ne kadar çevrelerindeki insanlardan genellikle asosyal damgası yeseler de bu özellikleri onları arkadaş görünümlü insanlardan korur ve sadece gerçek dostluklar kurmalarını sağlar. Örneğin birçok insanın olduğu bir ortamda onlar konuşmak yerine gözlemci olmayı tercih eder. Bu yüzden insanları iyi analiz edip onların karakterleri hakkında daha fazla bilgiye sahip olurlar. Dışarıdan bakıldığında en önemsiz gibi görünün konularda bile içlerinde bir savaş verebilirler. Sessiz insanlar içlerinde kendileriyle kavga ederler ve bu da kavgaların en zorudur çünkü insan bir başkasının fikrini kolayca çürütebilirken kendiyle olan kavgasında içindeki iki taraf da yenilebilir.
Asıl önemli olan herkesin eşit ve özgür olduğu bir hayatta söyleyeceklerini iyice düşünüp, karşısındakini kırmamaya dikkat ederek fikirlerini ve tepkilerini ortaya koymasıdır ya da insanlar fikirlerini söylemekten çekinmemelidir. Çünkü boşa söylenen her bir söz veya söylenmesi gereken ama zihnimizin içindeki kavgalardan dolayı ortaya çıkamamış her düşünce bizi çözümden uzaklaştırır.