Zihnimdeki Hücre

Sırtımdaki siyah çanta düşmek üzereydi ve ben de 50 katlı bir apartmanın 30.katında balkonda köşeye sıkışmıştım. Hayat bundan güzel olamazdı! İki seçeneğim vardı: portala girmek ya da atlamak. Fakat ikisi de pek iç açıcı gözükmüyordu. En sonunda ölmektense portal girmeye karar verdim.

Her yeri bembeyaz bir ışık kapladı ve sonra renkler yavaş yavaş seçilmeye başladı. Karşımda iki görevli masanın üstündeki tabletlere bir şeyler yazmaktaydılar. Ayıldığımı görünce soğuk bir gülümsemeyle beni selamlayan kadın konuşmaya başladı. Dediklerini tam anlayamasam da ünlü “Yıldızlı Gece” tablosunun çalınmasından bahsettiğini kavrayabildim. Çalınan tablonun benle alakası olup olmadığını sordu. Ben de daha önce tabloyu çıplak gözle bile görmediğimi söyledim. Daha sonra beni hücreme aldılar.

Neden burada olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Buranın benim gibi cüzi miktarda pırlanta çalan birine uygun olduğunu sanmıyordum. Her köşede yüksek güvenlik sistemi mevcuttu. Keşke portala girmeseydim diye düşünmeye çoktan başlamıştım. Dünyada portallar sis gibi yayılan ve aynı sisin dağılması gibi bir süre sonra yok olan bir nevi ışınlanma aracıydılar. Biz Armenler topluluğu olarak bu portalların en uygun biçimde kullanılması için çalışıyorduk. Yemek bulamayan insanları bilerek öldürenlerin parasını çalıp yardıma ihtiyacı olanlara veren topluluktu Armenler. Ben de pırlantaları bu yüzden çalmıştım fakat yakalanmam uzun sürmedi. Bu portalları kullanma amacımız ise tabii ki de tartışma konusuydu fakat elimizdeki tek çare buydu.

İkinci kez aynı kadın gelmişti konuşmaya. Armen topluluğu hakkında küçük de olsa biraz bilgi vermemi istediler. Fakat kendi topluluğuma ihanet edemezdim ve etmeyecektim de. Birkaç ay boyunca işkence uygulamaya çalışsalar da elimden geldiğince direnmeye çalıştım. Üçüncü ayın sonunda bir gün uyandığımda hücremin içinde yine o ilk günkü kadın ve adam vardı. Bana bir şeyler açıklamaya çalışıyorlardı ama anlayamıyordum. En sonunda bunun gerçek bir hücre olmadığını ve dürüstlüğümden emin olmak için bana bunu yaptıklarını söylediler. İlk başta ne kadar sinirlendim anlatamam. Ama bu bana çok sevdiğim bir filmdeki adamı hatırlatmıştı. V de aynı şekilde Evey’e güçlü olması için bu şekilde bir nevi yardım etmişti. Birkaç saat sonra, olayı sindirebildim ve yanlarına gittim. Neden benim dürüstlüğüme ihtiyaç duyduklarını sorduğumda çalınan tablodan bahsettiler. Ünlü iş adamlarından biri çalmıştı ve sadece belli kişiler biliyordu. Tabloyu ondan geri almamı ve eski yerine, müzeye götürmemi istediler. Bunu neden benim yapmam gerektiğini anlamamıştım. O kadar polis, özel dedektif ya da başla Armenler varken neden ben? Yüzümdeki şaşkınlığı gören adam biraz daha açıklamaya başladı. Çalan kişinin en yakın arkadaşlarımdan biri olduğunu söylediğinde çok şaşırmıştım. Ne yapacağımı bilemedim.

Birkaç gün sonra kararımı ancak verebildim. Tabloyu eski yerine götürmeye karar verdiğimi söyledim. Bunu gizli değil, direkt arkadaşımdan isteyerek yapmak istiyordum fakat buna izin vermediler. Ben de pes ettim ve onların planına göre hareket etmeye başladım. Her şey hazırdı. Ertesi gün tablo eski köşesine kavuşacaktı, ben ise çok yakın bir arkadaşımı kaybedecektim. Fakat en azından elimden geldiğince adaleti sağlayacaktım.

Yola çıktık. Kalbim normalden iki kat hızlı atıyordu ama sakinleşmeyi başarabildim. Açılan portalla arkadaşımın bodrum katına kadar yaklaşabildim. Salona zar zor ulaştım. Birden bir serinlik hissettim. Aniden şık bir elbise giydiğimi fark ettim. Etrafımda da bir anda davetliler toplanmıştı. Şık bir davetteydim. Önümde ise bir tablo duruyordu. Ve salondaki o tabloyu görünce her şeyi hatırladım. O tabloyu çalan bendim. Benden almaya çalışan arkadaşım ise Armenli olduğunu duyduğum anda küstüğüm ve bir yıl önce benden tabloyu almaya çalışırken balkondan düşen kişiydi. Fakat bunca zamandır neden onun anılarını gördüğümü anlayamamıştım. Ardından omzuma bir el dokundu. Bu Dr. Pit’ti. İlaçlarımı almam gerektiğini hatırlatmak için gelmişti belli ki. İtiraz etmeden aldım. Yaklaşık 5 dakika sonra hastanedeki odamdaydım. Bunların hepsi bir rüya veya hayal değildi. Bunların hepsi kafamda yıllarca kurguladığım, arkadaşıma yaptığım ihanetimden kalan parçalardı. Her gün aynı anıya geri dönüp aynı uyanışı yaşıyordum. Artık dayanamıyordum. İlaçlarımın hepsini içtim, belki acıma son verir diye. Fakat her geçen gün aynı şeyler görmeye devam ettim. En sonunda dayanamayıp hastaneden kaçtım. Artık özgürdüm, bedenim özgürdü. Bir şey hariç: zihnim. Ben de son kalan günlerimde eskiden arkadaşımla hep oturduğumuz banka gittim. Belki biraz olsun ondan kalan güzel anıları hatırlarım diye.

(Visited 64 times, 1 visits today)