Ben daha yedi sekiz yaşlarındayken anneannem bana hep elma yiyip sobanın üzerinde ayva pişirdikleri günlerin mutluluğunu anlatırdı. Yer sofrasında tüm aile üyelerinin birlikte oturup beraber ettikleri tatlı sohbetin ve dumanı üzerinde tüten bir tas tarhana çorbasının o zamanlar için dünyada erişebileceği en büyük mutluluğu olduğundan bahsederdi. Çok lüks veya şatafatlı bir hayata sahip olmadıklarını veya henüz dünyanın sosyal medyanın kazdığı derin çukuruna gömülmediği her şeyin hayal gibi olduğu bir dönemden bahsederdi . Belki çok lüks bir hayata sahip değillerdi ama o çorbadan tüten ince dumanın verdiği mutluluğu anneannem anlatırken kahverengi gözlerindeki o mutluluğun ve özlemin nedeninin şu an oldukça iyi anlıyorum . Aynı zamanda şu an dünyanın en lüks hayatlarına sahip olan insanların erişemeyeceği kadar farklı bir değer olduğunu her fırsatta belli ederdi.
Neden mi? Aslında cevabı çok uzak yerlerde aramayın oldukça basit çünkü günümüzde refah seviyesi yüksek ve daha gelişmiş ülkelerde kaygı bozuklukları baş göstermeye başladı . Bunun bence başlıca sebepleri: Kaybetme korkusu, hep daha yukarıya bakmak, hayatın yorucu hızı ve herkesin bir gün mutlaka yaşayacağı ölüm.
Öncelikle biraz kaybetme korkusundan bahsedelim. Kaybetme korkusunun nedeni ya bir gün her şeyi mi kaybedersem düşüncesi . İnsanlar bugüne kadar gösterdikleri emeklerin sonucunu bir silginin sanki kurşun kalem ile çizilen bir çizgiyi silermişçesine silinmesinden ve bırakacağı iki üç küçük silgi tozu misali varlıklarının kalmasından korkarlar . Ve asla inanmak istemedikleri herhangi bir doğal afet ile tüm mal varlıklarının kaybolması gerçeğini düşünmek onlar için oldukça büyük bir psikolojik baskıya neden olmasıdır .
Diğer bir neden ise hep kendinden üsteki insanlara bakmak . Yani hep daha fazlasını isteyip daha fazlasını hakkettiklerini düşünmeleri. Hep daha çok para ,sağlık ,mutluluk. Fakat kaçırdıkları bir nokta var ki maalesef onların yerinde olmak isteyen milyonlarca insanın olduğunu hiç ama hiç düşünmemeleri.
Diğer bir neden ise şehrin yorucu hızı. Çünkü bu denli yorucu bir hız bir süre sonra hastalıklara ve psikolojik olarak çöküşlere neden olmakta. İnsanların kendine ayırması gereken sürenin kaybolması insanda sinir, stres ve depresyona yol açmakta ve insanlar tarif edilemez bir bunalımın içine sokmakta tabi tahmin ettiğiniz üzere bu problemlerin bütünü kaygı bozukluklarına bir adım daha götürmekte.
Son olarak bence bu nedenlerin içinde en ağır basan konu ise ölüm kaygısı. Çünkü ölümün nerde ne zaman ve kimin başına geleceğini kimse bilmez .Ve gerçek şu ki asla önlenemez. İnsanlar öldükten sonra her şeyin biteceği sahip olduklarının hiçbir işe yaramayacağını ve onlarla beraber gelemeyeceği gerçeğini kabul edemiyor ama bu gerçeği de değiştiremiyor . Bazı gerçekler vardır ve asla değiştirilemez bunlardan biride ölümdür.
Sonuç olarak insanlar sahip oldukları bunca güzelliğe rağmen hayatına hala oldukça karamsar. Belki büyüklerinizden duymuşsunuzdur şöyle dediklerini “eskiden her şey daha güzeldi“ üzücü ama doğru . Şu an insanlar beraber oturdukları sofraları , neşeli kahkahalar attıkları sofraların değerlerini anlamaya başladılar .