Yıllar yıllar önce çok popüler, kitapları çok okunan, imza günleri tıklım tıkış geçen bir yazardım. İnsanlar kitaplarımı çok severdi, her fırsatta çok iyi bir yazar olduğumu söylerlerdi. Bunları duymak beni yazma konusunda gittikçe motive ediyordu, insanların kitaplarım hakkımda yaptıkları yorumları duydukça yazma isteğim artıyordu. Kitaplarımın hep böyle beğenileceğini düşünüyordum, bana ve kitaplarıma olan rağbet hiç bitmeyecek sanıyordum, meğer bu düşüncelerim yanlışmış. Zamanında çok rağbet görmüş yazarların birçoğunun da yaşadığı gibi benim de yazılarıma, kitaplarıma, eserlerime olan rağbet gitgide azalmıştı.
Tarihini asla unutamam, 28 Mart 1998 tarihinde bir ödül töreninde yılın en iyi yazarı kategorisinde birinci seçilerek ödül törenine ödülü teslim almak üzere davet edilmiştim, bu ödül benim alacağım ilk ödüldü, o sene yazdığım “Neler Olacak?” adlı kitabım bu ödülü almamdaki en önemli, en büyük etkenlerden biriydi, buna adım kadar emindim. Alacağım ilk ödül olacağı için günler önceden orada yapacağım konuşmayı hazırlamaya başlamıştım. Sahneye çıktığımda heyecanımdan bunların bir kelimesini bile söyleyemeyeceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. O gün için çok güzel hazırlanmıştım, çok heyecanlıydım, elim ayağım titriyordu, ilk defa o kadar büyük bir kalabalık önüne çıkacaktım, bir konuşma yapacaktım. Sahneye çıktım ve o anki stresimle neler dedim ben bile hatırlamıyorum, ama insanlar heyecanımı anladı ve yine de beni coşkuyla alkışladı.
O ödülün ardından birçok fazla ödüller daha aldım, farklı kitaplarım üzerine, yazarlığım üzerine, olayların üstündeki bakış açıma dair ödüller aldım, farklı konularda, farklı alanlarda… Her ödül töreninin ardından, aldığım her ödülün ardından sahneye çıkarken yaşadığım heyecan azaldı. Sahneye çıkmaya kalabalıkların önünde konuşmaya artık alışmıştım. Ödüller aldıkça yazdığım yeni kitaplara en son aldığım ödülleri ekliyordum bu da kitaplarıma gösterilen ilgiyi büyük bir ölçüde artırıyordu. İlgi gün geçtikçe artıyordu fakat bir noktadan sonra insanların kitaplarıma gösterdiği ilgi azalmaya başladı. Nedenini bilmiyordum, yıllar boyunca hayatımı sadece yazmaya adamıştım, 2015 yılında son kitabımı yazdım, o kitabım son kitabım olacağını düşünmemiştim ama okunma oranım o kadar azalmıştı ki başka bir kitap daha yazamayacaktım. Çok üzülmüştüm fakat her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bunun da bir sonu olacaktı.
Eserlerime olan ilgi böyle azaldığından sonra ben de hep Lev Tolstoy’un sözlerinden biri olan “Bil ki yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla anılırsın. Ve unutma; ne yaşattıysan, elbet bir gün onu yaşarsın.” bu cümleleri düşünerek hayatıma devam etmeye başladım.
Eserlerime olan rağbet azaldıktan sonra ben de artık internet aracılığıyla bir site açtım ve oradan yazılarımı yazmaya başladım. Her sabah erkenden kalkar, güzelce kahvaltımı yapar ve hemen ardından bilgisayarımın başına oturup yazı yazmaya başlarım, genellikle insanların yazmamı istedikleri konular üzerinden ufak ufak hikayeler yazarım. Yazdığım yazı beni tatmin ettikten sonra bilgisayarımın başından kalkıp ya klasik eserler okurum ya da bulmaca çözerim. Her günüm aslında öncekinin aynısı, sadece gün geçtikce daha çok yaşlanıyorum…