23:30. Önümdeki boş sayfa, bana dalga geçercesine bakıyor adeta. Boyutlar arası bükülmeyle zaman boyutunun sınırlarını aşarak geçmiş ve geleceği kontrolüm altına alabileceğim o yegane an acımasız bir hızla yaklaşırken, işlemleri gerçekleştirmek için gerekli olan sınırlı zihinsel enerjimi nasıl kullanacağımı daha planlamadım bile. Geçmişin ağacını budamak ve geleceğe bir tohum ekmek için tek şansım… Neyi değiştirmeliyim? Kocamı benden zamansızca alan karanlık hastalığı tedavi edebilirim, ama bunun bir ölüyü diriltmekten ne farkı olur? Yapacağım herhangi bir değişiklik, kuantum boyutlarından dalgalanarak evrenler arası tsunamilere yol açacak yalpalanmalarla sonuçlanabilir…Ah, bilmiyorum.
Kendi doğduğum günü değiştirmeliyim belki de. O zaman bu gibi sorularla cebeleşmek zorunda kalmazdım. Ancak eğer bilincim, benim sahiden de var olmadığım başka bir gerçekliğe geçemezse, eğer böyle bir gerçeklik yoksa, o halde çelişkili ihtimalleri saymama bile gerek yok. Olmayan birisi geçmişi değiştiremez. Geçmiş değişmezse bu kişi var olacaktır, ve geçmişi değiştirecektir. Sonsuz bir döngüye neden olarak zaman akışını tamamen durdurabilirim belki. Eğer üst boyutlarda yaşayan varlıklar varsa, hareketini tümüyle durdurarak bir tür “ölüm çeberi”ne girmiş evrenimizi bir müzede sergileyebilirler. “Ve şimdi de karşınızda, kendilerini aşan şeylere burnunu sokan ilkel yaşam formlarını görebilirsiniz.” Oldukça absürt olurdu… Çok büyük ihtimalle, geçmişi olduğu gibi bırakmak en iyi karar.
Peki ya gelecek? Gelecek istesem de “bozabileceğim” bir şey olmadığına göre daha özgür davranabilirim sanırım. Gelecek… Gelecekte bir kitap yazmak istiyorum. Bu mükemmel bir kitap olmalı. Var olan, olmuş ve olabilecek her şeyin hikayesini anlatmalı. Ruhu olmalı, donmuş bir anı, yoğuşarak yer yüzüne inen hayal bulutları gibi.
Aslında, yılları ve zamanın iki yüzeyini birbirine bağlayacak anı bu hikayeyle sentezleyebilirsem, ona gerekli mükemelliği katabilirim. Atomik boyutlardan ışık hızının ötesindekilere kadar var olan herşeyin enerjisel imzasını taşıyan bir kitap. Ancak… hayır, hayır bu hiç de iyi bir fikir olmayacaktır. Ben, varlıkların gerçek tanımlarını bilmiyorum. Yazacağım herhangi bir şey, bir bebeğin karalamalırını aşacak nitelikte olmayacaktır. Bu romana zaman-üstü yetkiler vermek, özünde olmasa da kendi evrenimde gerçek tanımlarla çelişkili yansımalara neden olacaktır. Gerçek anlamda tanımlandığında hiçbir şey değişmese de, genelde özele gidildikçe tutarsızlıkların bulunduğu kırılmaların oluşmasına değecek bir sanatı yaratabilir miyim, bilmiyorum.
1 Ocak, saat 00:01. Sessizlik. Gürültü. Işık. karanlık. Başlangıç ve sonların kesiştiği bir boşluk. Geriye kalan tek şey, bir soru ve bir cevap.
7 yıl sonra. Basımdan gelen ilk kopya, bütün korkunçluğu ve ihtişamıyla masamda duruyor. Dışarıda mavi ağaçların ve kızıl göğün altında kocam ve kızımız oyun oynuyorlar.