Zaman Kavramı

Bir cep saatiydi sanki ama mutlu olduğun zamanı anlıyordu ve o zaman kendiliğinden duruyordu. Annesi vermişti bu saati ona, daha 7 yaşındayken. “Sık sık kontol et saatini, özellikle üzgün ya da mutlu olduğunda.” demişti annesi. O zamandan beri hep yanında taşırdı saati. Küçük ve altın rengi bir saatti, güzeldi. Annesindendi sonuçta. Normal saatlerden bir farkı vardı yalnız. Mutlu anlar hep uzun sürer, üzücü olanlar da hemen geçerdi. Sanki mutlu olduğunuzda herkes ve her şey duruyordu, dünya sadece sizin etrafınızda dönüyordu. Kötü ve istenmeyen zamanlarda ise zaman bir göz açıp kapanmasında geçiyordu, her şey düzeliyordu.

Kedisinin hastalandığı hafta hemencecik geçmişti mesela. Tonlarca veteriner ziyareti, ilaç almak için eczaneye gitmeler, hem sınavlarına çalışırken hem de kedisine bakmak zorunda kalmak…Hızlıca geçen bir hafta olmuştu. Geriye bakıp onca şey yaptığını görüyordu ama sanki yaşanan her şey bir günde olup bitmişti. O anılar da bir hafta sonra hatırlanmamak üzere beynindeki başka bir tozlu rafta yerini almıştı.

Diğer elde ise, arkadaşlarıyla lunaparka gittiği zaman sonsuza kadar sürmüştü sanki. Bir şekilde, dakikaya; üç tane daha dakika sığdırılıyordu sanki. 5 saat bir gün gibi geçmişti. Lunaparktaki her aleti denediklerinden sonra bile tonla zamanları kalmıştı. Gün bittikten, üstünden haftalar geçtikten sonra bile hiçbir an hatıralarında geriye itilmemişti. Sanki dünmüş gibi net ve mutluluk doluydu.

Peki bu saatin diğer saatlerden farkı neydi de zamanı dondurup hızlandırabiliyordu? Bozuk bile değildi, saatin doğru olduğundan emin olmak için kendi kendine saniyeleri bile saymıştı. Bir sorun yoktu, ilerlemesi gerektiği gibi ilerliyordu. Annesine defalarca sormuştu neden her seferinde zaman ölçüsünün değiştiğini ama hiçbir zaman net bir cevap alamamıştı. Annesi ya gülüp geçer ya da ne demek istediğini sorardı. Ne demek istediğini kendi de bilmiyordu gerçi. Bu yüzden hiç anatamazdı. Saatin gizemi de yıllar boyu saklı kaldı.

Büyüdü. Önce liseyi, sonra üniversiteyi bitirdi. Taşındı, arkadaşlıklar başlattı, arkadaşlıklar bitirdi. Evlendi, çocukları oldu. Çocukları okullarını bitirdi, taşındılar, evlendiler. Saat çocuklarına geçti. Saati verdikten sonra fark etti ki, saat aslında mutlu zamanlarını anlayıp dondurmuyordu. Mutlu zamanları donduran kendisiydi. Çünkü iyi anılar sonsuza kadar kalır, kötü zamanlar ise geçip giderdi. Her bir kötü gün bitince olaylar unutulur, iyi arkadaşlarınla ya da ailenle geçirdiğin her güzel an sonsuza kadar seninle kalırdı. Olay saatte değil, zihnindeydi. Saati diğer saatlerden farklı olduğunu düşündüren şey sevilen birinden gelmesiydi.

Aslında her şey normal zaman konseptinde ilerliyordu. Sonuçta kim “normal” zaman konseptinin ne olduğuna karar vermişti ki?

 

 

(Visited 50 times, 1 visits today)