Bundan tam 104 yıl önce, birinci dünya savaşından çok ağır bir yenilgiyle ayrılmış ittifak grubu dağılmış haldeydi. Yılların Alman İmparatorluğu yıkılmış, Avrupa’nın hasta adamı Osmanlı neredeyse haritadan silinmiş, Bulgaristan Krallığı balkan savaşlarında kazandığı toprakların çoğunu kaybetmiş, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ise paramparça olmuştu. O günlerde grubun tamamı yenilgiyi kabullenmişti. Vatanını, bağımsızlığını ve tüm benliğini itilaf grubuna bırakmışlardı. Fakat biri bu işgali kabullenmemede kararlıydı: 9. ordu Müfettişi ve Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa. Selanik’ten çıkan bu kahraman o zamanlar kimse bilmese bile gelecekte sadece Türklerin değil, başka bir ülkenin işgali altında kalan tüm milletler için bir umut kaynağı olacaktı. Bütün dünyaya Türklerin gücünü göstereceği bu direnişi 1919’un Mayıs ayının 19. Günü Samsun’a çıkmasıyla başlatmıştı.
O yıllarda alevlenmekte olan bu direnişten hiçbir itilaf devleti korkmamaktaydı. 1912 yılından beri aralıksız savaşlarla boğuşan bir halkın başarısız olacağından eminlerdi. Fakat Mustafa Kemal Paşa’nın direnişe olan inancı her geçen gün artıyordu. Bu inancın ve azminin karşılığını düzenlediği her mitingde, her söyleşide, her gezide halktan gelen desteğin artmasıyla alıyordu. Bütün umudunu ona bağlamış halkını yüzüstü bırakmamak için gecesini gündüzüne katarak çalışıyordu. Kongreden kongreye koşuyor, uykusunda bile vatan müdafaasını düşünüyordu. Tabi ki tek düşman İtilaf Devletleri değildi. Sadece kendi menfaati için vatanı bile satmayı göze almış hainlerle uğraşması gerekiyordu. Ayrıca bir kafa karışıklığı bulunmaktaydı; bazıları tek çıkış yolunun Amerikan veya İngiliz Mandası altına girmekte olduğunu düşünürken, bazıları da kurtuluşun padişahın emirlerine uymakta olduğunu düşünüyordu. Ancak Kemal Paşa tek gerçek kurtuluşun direnmek olduğunu biliyordu. Bu yüzden yılmadan ve pes etmeden devam etti. Aynı yılın son ayının 27. Günü gelecekte başkent olacak Ankara’ya adım attı. Sadece 4 ay sonra 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclis’ini şu sözlerle açtı. “Biz Türkler tarih boyunca hürriyet ve istiklal timsali olmuş bir milletiz. Bağımsızlığımızı kimseye teslim etmeyiz. Tam bağımsızlık denildiği zaman doğal, siyasal, mali, adli, askeri, kültürel ve her alanda tam bağımsızlık anlaşılır. Bağımsızlıktan yoksun bir ulus uygar insanlık karşısında uşak olmaktan kurtulamaz. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır. Ben yaşayabilmek için kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulus bağımsızlığı bence bir hayat sorunudur. Hayatlarımıza ve bağımsızlığımıza uzanan bu sorun ortadan kalkmalıdır. Kapımızdaki düşman birlikleri uzaklaştırılmalıdır. Bunun tek yolu tüm benliğimizle savaşmaktır. Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfadı ile buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta hepiniz gidebilirsiniz. Ben asker Mustafa Kemal olarak mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır, bu şekilde Elmadağ’ına çıkar ve orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum. Ben buna ant içtim, bağımsızlığımız için Ya İstiklal, Ya Ölüm!”. Paşa’nın bu sözlerle açtığı meclis kısa bir süre içerisinde düzenli bir ordu kurmuştu. O ordu ile düşman denize dökülecek ve vatan kurtulacaktı; çünkü o ordunun başında Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve nice kahramanlar vardı. Bu paşaların önderliğinde son hücum başlayacaktı. Zafer için her bir asker Anadolu’nun kutsal topraklarında can verecek; Türkler ya kazanacak, ya da ölecekti.
Takvim 1922 yılının 30. Ağustos gününü gösterdiğinde Büyük Türk Ordusu’nun zaferi tescillenmişti. Bir avuç Türk dünyaya meydan okumuş ve kazanmıştı. Düşman birlikleri denize serilmiş, hainler alt edilmiş, İstiklal kazanılmıştı. Zaferden yaklaşık 1 yıl sonra ise Cumhuriyet ilan edilmişti. Halk huzura kavuşmuş ve Türklerin yükseliş devri tekrardan başlamıştı. Kemal Paşa Reis-i Cumhur olmuştu. Artık kanlı savaşları arkasında bırakmış ve irfan savaşına başlamıştı. Yine gecesini gündüzüne katmadan çalışıyor halkın dertlerini dinliyordu. Bu sırada yanına yetim bir çocuk yaklaşıp babasını cephede görüp görmediğini sormuştu, Mustafa Kemal ise söyle cevaplamıştı: “Ben cephedeki tüm babaları gördüm, senin baban bundan böyle Cumhuriyettir çocuk”.