YUSUF’UN ÖLÜMSÜZLÜK ARAYIŞI

Bir zamanlar, Yusuf adında bir simyacı yaşardı. Yusuf, küçük bir köyde yıldızların altında esrarengiz deneyler yapıyordu. Diğer insanlar onu garip ve tuhaf bulurdu çünkü o, normal simyacılardan farklıydı. Yusuf’un gözleri, her zaman derin bir merak ve keşif arzusuyla parlıyordu.

Yusuf’un en büyük hayali, ölümsüzlüğün sırrını çözmekti. Günlerini, gecelerini laboratuvarında geçirir ve eski kitapları okur, saatlerce deneyler yapardı. İnsanlar onun deli olduğunu düşünüyorlardı ancak o umursamıyordu. Onun için önemli olan, gerçek bilgiye ulaşmaktı.

Yıllar süren araştırmaların sonunda Yusuf bir gün felsefi taş adı verilen efsanevi taşı bulduğunu ilan etti. Bu taş, insana ölümsüzlük verecek büyük bir güce sahipti. Ancak Yusuf, bu gücün bedelinin resmen bir canavara dönüşmek olduğunu biliyordu.

Yusuf, taşı bulmanın getirdiği heyecanı yaşarken aynı zamanda derin bir düşünceye daldı. Sonunda ölümsüzlük için insan olmaktan vazgeçmeyi reddetti. Çünkü ona göre insan olmanın değeri, sonsuz yaşamdan daha önemliydi.

Yusuf’un kararına şaşıran insanlar, onu deli ya da aptal olarak nitelendirdi. Ancak Yusuf, kendi yolunda mutluydu. Onun için gerçek hazine, insan kalbinde ve sevgideydi. Sonsuz yaşamın cazibesine kapılmadı çünkü insanlığını kaybetmek istemedi.

Bu hikâye bize bazen ne kadar büyük bir şey bulursak bulalım, insan olmanın ve sevginin asla değişmemesi gerektiğini öğretir. Yusuf, sonsuz yaşamı seçmedi çünkü insanlığını kaybetmek istemedi.

(Visited 30 times, 1 visits today)