Yüksekten Tokyo

Tokyo’nun en kalabalık semtindeydim ve beni anlık bir uyku bastırdı. Göz kapaklarım ağır ağır kapanıyordu. En son beş saniyeliğine gözlerimi kapattım ve gözlerimi açtığım anda başka bir dünyadaydım resmen. Bir binanın üzerinde olduğumu fark ettim ve aşağı hiçbir şekilde inemediğimi, bütün inişlerin kapalı olduğun fark ettim ve etrafımda daireler çizmeye başladım ve farklı bir binaya bağlı bir asma köprü gördüm. Asma köprüyü kullanmaya kararlıydım. Fakat karşıda bir siluet gördüm. Rahatsız edici bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Kafasını sağ omzuna doğru eğdi ve ben asma köprünün üzerindeyken iplerden bir tanesini kesti. Anlık bir sarsılma yaşadım ve aniden diğer tarafa koşmaya başladım. Ben binaya vardığım anda siluet diğer ipi kesti ve asma köprü kullanılamaz hale geldi. Siluet bağırarak kahkaha atmaya başladı ve daha sonra kendisini aşağıya atıverdi. Şaşırmıştım ve şoktan tepki veremiyordum. “Burası güvenli değil” diye düşündüm içimden. Orayı tam terk edecekken omzuma bir el dokundu. Arkamı dönmeye korkuyordum, çünkü neyle karşılaşacağımı sezmiştim. Yavaşça arkamı döndüm. Sonuç karşısında mutluydum. Omzuma dokunan bir insandı, benim gibi hayatta kalmaya çalışan bir insan.

“Adın ne?” diye sordu insan. Adımın Serene olduğunu söyledim. “Benim adım Fred” dedi.

-Her neyse Fred, şu korkunç varlıklar neler?

-Onlar lunatikler. Sadece öldürürler ve bundan zevk alırlar.

Ne diyeceğimi bilmiyordum, gerçekten korkuyordum. “ Ölmek istemiyorum!” Diye bağırdım. Sesim binaların arasından yankılandı. “Hiç umutlanma” dedi Fred. “Burası yardım aranacak son yer. Fakat bir kurtuluş yolu var. Bir helikopter.” Az da olsa içimde bir umut kıvılcımı oluştu. “Tamam o zaman, ben helikopteri bulacağım” dedim.

-Keşke o kadar kolay olsa Serene. Şu anda Tokyo’nun gerçek bir kopyasının içindeyiz. Koskocaman şehirde, bir tanecik helikopter arayacaksın.

-Ne?

-Evet, buranın neredeyse tamamını gezdim. Buranın Tokyo olduğundan yüzde yüz eminim.

İşler git gide imkânsızlaşıyordu. Bu umut kıvılcımının bu kadar çabuk sönmesini beklemiyordum. Güneş batmaya başlamıştı. Ufuklarda tekrardan bir lunatik silueti gördüm. Bize doğru koşmaya başladı. “Fred, geliyor!” diye bağırdım. Lunatik hızlandı. Eşyalarımızı toparlarken bir yandan da bir kaçış yolu arıyorduk. Bir asma köprü bulduk. Fakat bu sefer asma köprü binanın çatısına değil, binanın içine giriyordu. Bu binanın içinde saklanabileceğimizi düşündük ve içeri girdik. İçeride bolca erzak ve iki tane uyku tulumu vardı. Şaşkındık, çünkü orası kullanılmışa benziyordu. Lunatiğin ayak sesleri gittikçe yaklaşıyordu. “Dayanamıyorum artık!” diye bağırdı ve kendisini lunatiğin kollarına bıraktı. lunatik hiçbir şey yapmadı, yavaşça Fred’i yere yatırdı. Fred kafayı yemişti. En son kendini bağırarak camdan attı. İşte o zaman anladım ki, lunatikler öldürmüyor, intihara teşvik ediyorlardı…

 

(Visited 64 times, 1 visits today)