Yüce Saray

Resim malzemelerimin olduğu çanta ile saraya giden taş köprünün üstünden yürüyordum. Botlarımın yere vurmasıyla duyulan takırtıların yanındaki kuşların cıvıltılısı dışında sessiz bir sabahtı. Kraliyet ailesi için yeni bir portre boyanacaktı ve bu görev için beni seçmişlerdi. Uzun köprüde yürümeye devam ederken çantamın ağırlığını tekrardan belimde hissettim. Sonunda köprünün sonuna geçince muhafıza başımla selam verdim ve kapıya doğru ilerledim. 

Karşımda duran heybetli saraya tekrardan göz gezdirdim, gözümü ayıramıyordum. Adeta büyülenmiş gibiydim. Sarayı sadece uzakta görmüştüm bu güne kadar, yaşadığım köy uzaktı buralara. Sarayın devasa olduğunu duymuştum fakat görünce “devasa” demenin bile az kaçtığını düşünüyorum. Sarayın büyük sütunlarını kaplamış sarmaşıklar, taş duvarların çatlaklarından büyümüş otlar, iri camların kenarındaki çiçek motifleri, sarayın altın örgeli kapısı… Sarayın yapılması yaklaşık 30 yıl almıştı ve Yüce Saray adını almıştı büyüklüğünden dolayı. Son kez sarayın dış mimarisine göz gezdirdikten sonra içeri doğru yürümeye başladım. 

Sarayın içi de dışı kadar göz alıcıydı. Büyük kapıdan girdiğim gibi beni kocaman bir koridor karşıladı. Koridorun duvarları muazzam işlenmiş yağlı boya portreleriyle ve altın kuş motifleriyle süslenmişti. Koridorda ilerlemeye devam ettikçe duvardaki motifleri daha detaylı inceleme şansını yakaladım, minik saka kuşları tahtaların üzerine işlenmişti ve sonra altınla kaplanmışlardı. Sarayın yapılmasının bu kadar uzun sürmesinin neden olduğunu anlamış oldum, her detay en iyi şekilde kalenin taş duvarlarına teker teker işlenmişti. 

Koridorun sonuna vardığımda beni girişteki kapının daha da gösterişlisi karşıladı. Kapının önünde bulunan ve koridordaki kapıların önünde nöbet tutan muhafızlara kıyasla daha gösterişli duran ve daha zırhlı olan muhafızlara bakılacak olursa buranın taht odası olduğu anlaşılıyordu. Muhafız beni baştan aşağı süzdü, neden burada olduğumu anlamaya çalıştı. Hemen sırtımdaki çantamı ve resim malzemelerimi gösterdim. Portre için buradayım, dedim. Yanındaki arkadaşına baktıktan sonra kapıyı yavaşça araladı ve benimle içeri girdi. 

Kapıdan içeri girdiğimde şoktan donakaldım. İçerisi adeta cenneti anımsatıyordu. Devasa odada en az 12 tane mermer sütun vardı ve hepsi altından yapılmış desenlerle süslülerdi. Odanın zemini mermere benzer düz bir taştan yapılmıştı anımsayamadığım. Yakında yapılacak festival için hazırlanan masalar odanın kenarlarında duruyordu, ortada ise devasa bir halı vardı tahta doğru uzanan. Sık adımlarla beni bekleyen kraliyet ailesine doğru yürümeye başladım odanın iç mimarisini içime sindirirken. Onlara yaklaştıkça hepsinin yüzünü ayrı ayrı inceledim. Kraliyet ailesindeki herkes birbirini andırıyordu. Benzer yuvarlak yüz hatları, sarı ve açık kumral saçları ve keskin kahve gözleri bu benzerliklere örnekti. 

Karşılarına geçtiğimde hemencecik saygı göstermek amacıyla eğildim. Kralım, diye fısıldadım. Hoşgeldin ressam, diyerek beni cevapladı. Aramızda geçen bir iki dakikalık kısa sohbetten sonra bütün aile karşımda yerlerini aldılar ben tuvallerimi kurarken. Hazır olduklarını belirttikten sonra fırçamı boyama batırıp tuvalime ilk darbeyi attım.  

(Visited 10 times, 1 visits today)