İkinci Dünya Savaşı yakın tarihimizin en önemli vukuatı hatta ve hatta belki de bütün insanlık tarihinin en büyük olayıdır. İkinci Dünya Savaşı’nda yaklaşık olarak 80 milyon insan hayatını kaybetmiş, sayısız insan sevdiklerini ve yuvalarını kaybetmiş, Avrupa ve Asya inanılmaz ekonomik zarar uğramış ve insanlık tarihin gördüğü en büyük katliam olan nükleer saldırılara sahne olmuştur.
Tüm bunlar yaşanırken ise “dünya demokrasisinin neferi” olan devletler ucu kendilerine değene kadar bunca acının yaşanmasına seyirci kalmışlardır. Bu devletler grubu savaşın bütün ağırlığını Sovyetler Birliği’nin üzerine yüklemiş ve Josef Stalin önderliğindeki Sovyetler Birliği’nin kazandığı zafere konmaya utanmamışlardır. Bu sözde demokrat devletler grubu İngiltere, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri’dir.
Bu sözde demokrat devletlerin en ikonik simgesi olan Churchill (Onun ağzından purosu ile yaptığı barış işaretini herkes bilir öyle ki fotoğrafın bilinirliği Churchill’in bilinirliğinden daha yüksektir) kendi devletler gruplarının (Müttefik devletlerin kapitalist-emperyalist hizbi veya ileride alacakları isim ile NATO) sorumsuzlukları yüzünden azan Hitler belasından kendilerinin kurtaran kadir Sovyetler Birliği kahramanlarına hakaret edercesine Dünya Savaşı’nın bitmesinden yalnızca bir ay sonra şu sözleri sarf etmiştir:
“Kapitalizmin doğal ahlaksızlığı; nimetleri, adaletsiz paylaşmasıdır. Sosyalizmin doğal fazileti ise sefaleti eşit paylaşmasıdır.”
Bu sözlerin teorik açıdan zayıflığına ve çürümüşlüğüne değinmeden önce dünyadaki sosyalist devletlerin bilimsel, kültürel ve insani olarak ne denli ileri düzey olduklarına bakmaksızın (Genel akım medya ve neo-liberal modern dünyanın söylediğinin aksine Stalin’in ölümünün ardından gelen revizyonizm buhranından önce, 1953 öncesi, Sovyetler Birliği yaşam standartları olarak o kadar gelişmişti ki günümüzde sosyalist olmayan hiçbir devlet hatta o öve öve bitiremediğimiz Avrupa dahi aradan 70 yıl geçmesine rağmen o günkü yaşam şartlarını karşılayamamaktadır, bu durum halkın içinden gelen Sovyet İktidarı ve onun önderi olan Josef Stalin’in ne denli halk dostu ve insan taraftarı olduklarının bir göstergesidir.) “Bundan yarım asır sonra kimse bugünkü Sovyetler Birliği ve onun halk devletlerinden oluşan müttefiklerinin gelişimini hatırlamaz.” düşüncesiyle söylenmiş üç maymun havasındaki bu sözün bugün cahil toplum ve onu yönlendiren burjuva siyasetçiler, burjuva entelektüeller ve burjuva akademisyenler tarafından hala kayda değer kabul edilmesinin aslında Churchill’in sinsi emellere alet edilmiş parlak zekasının bir sonucu olduğunu kabul etmek gerekir. Bu noktada Churchill eğer gerçekten bugünkü durumu tahmin ederek bu sözü söylemişse bu şeytanı kıskandıracak durum takdir edilesidir.
Teorik eksikliklerine gelecek olursak öncelikle sosyalizmin ne olduğunu irdelemek mühimdir. Sosyalizm, toplumun kendisini sınırlayan bağlardan kurtulduğu, insan ilişkilerinin çıkar ilişkilerinden kardeşlik ve dayanışma ilişkilerine evrildiği, insanın insanı sömürmediği, halkın kendi kendini yönettiği ve her şeyi üreten işçi sınıfının kendi iktidarını kurduğu, insanlığın en büyük birlik halini alacağı komünist ütopyayı yani “Dünya Komününü” hedefleyen, sanayi alanında üretimi katlarca arttıran ve bütün bu meta üretiminden ortaya çıkan artı değerin tekrar halka dönmesini sağlayan, ruhbanların göklerde kurduğu düzeni yeryüzüne indiren ve teorik temelleri Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından atıldıktan sonra Vladimir Lenin, Josef Stalin, Mao Zedong tarafından son hali verilen insanların refah içinde yaşamasını amaçlayan politik sistemler bütünü ve dünya görüşüdür.
Churchill’in dediği gibi sosyalizm sefaletin eşit bir dağıtımı değil sefaletin yok edilmesidir. Şüphesiz belirttiğim hakikatler günümüz toplumunun modern batılı entelektüelleri tarafından reddedilecek ve göğüslerini şişire şişire Kuzey Kore örneği verilecektir. Sosyalizmin durumunu bu örnek üzerinden incelemek ve hakikati ortaya çıkarmak aslında bu kapitalist fikirlerin de çöküşü olacaktır. Daha baştan bu ülkeye Kuzey Kore demeleri bile kendileri dışındaki fikirlere ve toplumlara saygısızlıklarının bir göstergesidir. Zira bahsettikleri devletin adı Kuzey Kore değil “Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti”dir.
Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti kuruluş itibarıyla şanlı bir devlettir, daha kuruldukları zaman demokratik bir anlayışla seçimlere gitmişler fakat seçim sonuçları Amerika Birleşik Devletleri adada bir muz cumhuriyeti istediği için Amerika Birleşik Devletleri tarafından beğenilmeyince Doğu Bloğu olarak bilinen halk devletleri hariç bütün Birleşmiş Milletler, Kore’ye savaş açmıştır. Kim-il Sung önderliğindeki Kore bütün cihanla tek başına savaş vermiş ve güneydeki terör hükümeti temizlenmek üzere iken Amerika nükleer gücünü devreye sokarak Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatmak isteyince (Douglas MacArthur Olayı) sosyalist iktidar insanların bu kadar acı çekmesini istemediği için kazanabileceği bir savaşı sürdürmeyi reddetmiş ve ateşkes yapılmıştır zira o gün Sovyetler Birliği de nükleer silah sahibiydi ve olası bir nükleer savaşta şüphesiz Kore’nin yanında olurdu.
Kore Savaşı; sosyalizmin cephedeki başarısıdır, zira Sosyalist Kore o gün güneydeki terör grubunu ve bütün dünyayı (güney terör hükümeti, Birleşmiş Milletler, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Kanada, Türkiye, Avusturalya, Filipinler, Yeni Zelanda, Tayland, Etiyopya, Yunanistan, Fransa, Kolombiya, Belçika, Güney Afrika, Hollanda, Lüksemburg, İtalya, batı Alman gayrimeşru terör hükümeti, Hindistan, Norveç, İsveç, Danimarka, İsrail, Tayvan Adası gayrimeşru terör hükümeti, Japonya, Pakistan, Küba gayrimeşru diktatörlüğü [o zamanlar Küba’da devrim olmamıştı ve bir muz cumhuriyetiydi.], El Salvador, Faşist İspanya) tek başına yenmiştir ve bu en küçük bir sosyalist ülkenin bile tüm dünyaya nasıl diz çöktürebileceğinin tüyleri diken diken eden bir örneğidir.
Dipnot olarak belirtmek gerekir ki o dönem Türkiye bu şeytan bloğunun yanında savaşa Ulu Önder’in bizi hakkında uyardığı “şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit eden” batı hizmetkarı gayrimeşru bir hükümet tarafından zorla sokulmuştur, öyle ki o dönem muhalefette bulunan Ulu Önder’in silah arkadaşları bu duruma şiddetle karşı çıkmış bunun üzerine karar meclisten onay dahi almadan uygulamaya sokulmuş ve vatanın kahraman evlatları şeytanların ve canavarların arzuları için şehit olmuştur, bu savaş Türk tarihinde kara bir lekedir ve bu lekenin simgesi olan sözde kore dostluk anıtları her vatanperver ve sözde değil gerçekten Atatürk’ün izinden giden ve onun ilkelerini benimseyen her gencin içini yakmaktadır. Kendi kurtuluş savaşımızda bize diz çöktürmeye çalışan batılılara karşı dik duran Türk Milleti’ne ve onun önderi Mustafa Kemal’e yardım eden sosyalistleri, Kore’de aynı emperyalistlere karşı dik duran Kore Milleti ve onun önderi Kim-il Sung önderliğinde savaşırken maalesef biz desteklemedik ve onlara kurşun sıkanlara katıldık.
Kore örneği üzerinden sosyalizmin cephedeki tartışmasız üstünlüğüne bu kadar değinmek akıllardaki en ufak şüpheyi dahi yok etmiştir. Kore’deki sosyalist eğitim sistemi ise cephelerdeki başarısını aratmamaktadır. Okuma yazma oranının yüzde yüz olduğu, merkezi dijital kütüphane sistemine batıdaki gelişmiş toplumlardan dahi 20 yıl önce geçen, Meslek-teknik liseleri sayesinde işçilerin tamamının kalifiye eleman olduğu, bilimsel olarak kendi kendine uydu fırlatacak kadar gelişmeyi başarmış, eğitimcilere özel ilim kentleri inşa eden ve bütün bilimsel çalışmaların tüm halka dağıtımını sağlayan her türlü eğitimin ücretsiz ve ulaşılabilir olduğu sosyalist Kore, Türkçemizdeki siyasi olmayan sıfatlarla nitelendirecek olursak ancak ve ancak cennet sıfatı ile adlandırılabilir.
Kore’deki ekonomik düzen ise sosyalizm üzerine kuruludur ve hiç de Bay Churchill’in dediği gibi sefil değil aksine refah içindedir. Kimsenin kira, yemek, giyinme gibi temel ihtiyaçları konusunda bir sıkıntısı yoktur ve kimse köle gibi çalışmamaktadır, aksine zorunlu çalışma yalnız 5 saattir (Bu bilgilerin kaynağı iş adamları tarafından fonlanan batılı dejenere magazin-haber siteleri değil resmi ve güvenilir kuruluşların inceleme ve denetleme raporlarıdır.) ve üstü sosyalist gönüllülük esasına göre ek maaşa tabi olaraktır.
Çalışma saatlerinden artan zamanlarda insanlar kültür-sanat merkezlerinde vakit geçirmekte, sevdiklerine zaman ayırmakta, sosyalist partizan örgütlerinde teorik bilgi birikimlerini arttırmakta veya bir hobi edinmektedirler.
Özetle bugün sosyalizmin en doğru şekilde uygulandığı Kore hakkındaki yalanlar bir yana (Kimi haber sitelerine göre Kore’de korona virüs kapanlar vurulmaktadır ki buna gerçekten inanan bir kişinin batı tarafından beyni yıkanmıştır) Sosyalist Kore’nin ne kadar ileri bir düzeyde olduğunu görmek dahi Winston Churchill’in propaganda amaçlı söylenmiş ve sosyalizme yılan misali dil uzatan sözünü yerle yeksan etmek için yeterlidir.