Roma Cumhuriyeti’nin yönetiminde hat safhada bulunan ve günümüzdeki demokrasinin de temellerini oluşturan senato Milattan Önce 2. Yüzyılda kurulmasından önce devlete yönelik iç ve dış tehditleri ortadan kaldırmak amacıyla öngörülmüş asıl önlem diktatörlüktü. Tehdit halinde tüm yetkileri elinde toplayan diktatör, bu yetkileri tehdit ortadan kalkana kadar kullanırdı. Daha sonra ise bu makam sınırsız yetkilerini kaybetmiş ve provacatio (halka danışma) gözetilerek konsüllerle aynı seviyeye düşürülmüştür. Ayrıca konsüllerden biri Plebler’in temsilcisi olmak zorundaydı. İlerleyen zamanlarda konsüllerin ikisinin de Plebler’den oluştuğu görülebilecekti. Böylelikle olağan üstü durumlarda yönetim tek bir kişiye bırakılmayacaktı. Bunun yanında senato gerektiği durumda lideri yönetimden düşürebilirdi. Gücün körelttiği diktatörlere karşı bu sistem yeterli olsa da senato da yozlaşınca işler sarpa sarmıştır.
Bu yönetimin asıl amacı güçlerin tek bir kişide bulunarak bir süre sonra güç zehirlenmesi yaşanması halinde halkın refah seviyesinin düşmesini engellemekti. Nispeten başarılı da olan senato sistemi günümüzdeki pek çok sistemin yanı sıra özellikle demokrasinin temellerini oluşturmuştur.
Günümüz şartlarında yönetim şekillerini değerlendirdiğimizde açık ara en ideal yöntemin demokrasi olduğu göze çarpmaktadır. Kamu yönetiminde söz sahibi olabilmek için halkın desteğinin gerektiği bu yönetimde amaç sosyal ve fırsat eşitliğini sağlamaktır. Demokrasi gücünü halktan alır. Halk geleceğine kendi karar verir. Ancak Demokrasi her ne kadar iyi tasarlanmış bir sistem de olsa bazı hatalar sonucunda o bile işlevini kaybedebilir. Bu konuyu en iyi açıklayan söz ise köy enstitülerinin mimarı olan İsmail Hakkı Tonguç’tan gelmiştir: “Demokrasinin iki çeşidi vardır. Biri zor ve gerçek olan, öbürü de kolayı, oyun olanı. Topraksızı topraklandırmadan, işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz birincisi, köklü değişiklik ister. Bu zor ama gerçek demokrasidir. İkincisi kâğıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin bilmesin; toprağı, işi olsun olmasın, demagojiyle serseme çevrilen halk, bir sandığa elindeki kağıdı atar. Böylece kendi kendini yönetmiş sayılır. Bu oyundur, kolaydır. Amerika bu demokrasiyi yayıyor işte. Biz de demokrasinin kolayını seçtik. Çok şeyler göreceğiz daha…”.
Geçmişe baktığımız zaman tüm milletlerin sonunu hazırlayan durumun eğitimde yetersizlik olduğu hemen göze çarpacaktır. Eğer bir toplumda insanlar yeterli düzeyde eğitime ulaşamamışlar ve sorgulama yetisinden uzak yetişmişlerse bu toplum kısa sürede kendi sonunu hazırlamış olacaktır. Gerek başa gelen liderlerin zamanla diktatöre dönüşüp bir zamanlar parçası olduğu halka zulüm etmesiyle sonuçlanmış, kimi zaman da iç karışıklıklar sonucu devlet ikiye bölünmüş ya da yok olmuştur. Bu nedenle hangi sistemle yönetildiğinden önce eğitimli bir topluma sahip olmak devletlerin temel gayesi olmalıdır. Çünkü bir süre sonra baştaki lider yozlaştığı için onun görevine son veren Roma Senatosu’nun da kendi içinde yozlaşması sonucu koca bir imparatorluğun yönetimde büyük sıkıntılar çekmesine sebep olmuş bunun sonucunda imparatorluk önce ikiye bölünmüş daha sonra da yıkılmıştır.
Devletlerin bu gibi sıkıntılarla boğuşmaması için belki de en iyi yol gösterici söz Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği bu sözdür: “Eğitimdir ki: bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.”