Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken iken eski zamanlarda adı sanı unutulmuş bir köy varmış.
O köyde yaşayan insanlar, birbirlerine sıkı sıkıya bağlıydılar. Günlerini tarlalarda çalışarak, hayvanlarını otlatarak veya köy meydanında bir araya gelerek geçirirlerdi. Herkes birbirini tanır, komşuluk ilişkileri çok önemliydi.
Bir gün, köylerine gizemli bir yabancı gelmiş. Uzun pelerini ve gizemli bakışlarıyla dikkat çeken bu yabancı, köylüler arasında merak konusu olmuştu. Yabancı, kendisini “Yolcunun Ağacı” olarak tanıtmış ve köy halkına bir hikaye anlatmaya başlamış.
Anlatmaya başladığında, köylülerin kulaklarına peri masalları dolmuştu. Maceralar, sırlar ve büyülü diyarlarla dolu bu hikayeler, köy halkının hayal gücünü zenginleştirmişti. Her akşam, köy meydanında toplanan insanlar, Yolcunun Ağacı’nın anlattığı hikayelerle adeta büyülenmişlerdi.
Ancak bir gün, Yolcunun Ağacı ansızın köyden ayrıldı. Ardında bıraktığı hikayeler ve anılar, köy halkının kalbinde derin izler bıraktı. Onun anlattığı hikayeler, köy halkının yaşamında sonsuza kadar var olacaktı. Belki de en önemlisi, Yolcunun Ağacı’nın getirdiği masalların, köylüler arasındaki bağları daha da güçlendirdiği idi.
Ve böylece, o gizemli köyde yaşanan bu olağanüstü macera, bir zamanlar var olduğuna dair efsanevi bir hatıra olarak köy halkının belleğinde yaşamaya devam etti.