Yok mu O Deli Cesaretleri?

    Bir anda gelen beş saniyelik bir deli cesareti tüm hayatınızı değiştirebilir. Düşünmeden öylesine sorduğum bir dans teklifi tek kelimeyle tüm hayatımı değiştirmeye yetmişti. 12 Eylül Pazar günüydü. Serbest bırakıldığım için mutluydum ama bir yandan da hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Hastalığım gittikçe ilerlemiştİ. Biliyorum, işinde uzman olan bir doktora görünmemde fayda vardı ama kendime yediremiyordum. Bu yaptıklarımı hazmedemiyordum. Nasıl olur da böyle bir şey yaparım?  Yaşananlara anlam veremiyorum. Hem de 1 kere değil sayamayacağım kadar fazla. Bu sefer hastalığımı bahane ederek serbest bırakılmıştım fakat bir daha tekrarlanırsa ne olacaktı? Eminim en kısa sürede aynı şeyleri tekrar tekrar yaşayacaktım. Böyle bir iğrençliği yapmak istemiyordum. O an geldiğinde ise kendime hakim olamıyordum. En çok üzüldüğüm kısım da, ustalıkla onlarca kişinin onlarca eşyasını çalmış olmamdı. Hem de hiç tereddüte düşmeden. tüm soğukkanlılığımla , profesyonelce… 40 yıllık hırsızlara taş çıkarabilecek durumdaydım.

   .Hala anlayamadıysanız diye söylüyorum benim kleptomanim vardı. Bir şeyler çalmadan duramıyorum. Bu gözüme kestirdiğim pembe bir kalem de olabilir, hoşuma gittiği için çalma gereği duyduğum 2000 liralık bir çanta da. Ve bu sefer çok ileriye gitmiştim. Elindeki onlarca kıyafetle birlikte kabine giren kilolu, sarı saçlı ve elinde kocaman bir tek taş pırlantası olan kadın, çantasını kabinlerin hemen önünde bulunan koltukta unutmuştu. Önce bir süre etrafa baktım. Sonra da hiç düşünmeden çantayı koluma takıp hızlı adımlarla yürümeye başladım. Duyduğum:”Koşun şu kadın çantamı çaldı, kaçıyor!”sesiyle arkama dönmemle mağaza görevlilerinin beni yakalaması bir oldu. Kendimi loş ışıklı bir odanın içinde polisler tarafından sorgulanırken buldum.

   Çaresizdim. Hastalığımı anlatıp daha da çaresiz duruma düşmekten korkuyordum çünkü bir zayıflık belirtisiydi bana göre bu hastalık. Ve bu yüzden 8 ay boyunca tedavi olmadan susmuştum. Hapse girmek istemiyordum dolayısıyla acı bir ses tonuyla; önce devletin bana gönderdiği avukata sonra da polislere anlatmıştım durumu. Gerçekten hasta olduğuma inanmış olsalar gerek. Bu sefer serbesttim ama doktora gideceğime dair imzalı bir yazı yazmıştım.

   Karakoldan kendimi dışarı attığım anda yürümeye başladım. Yürüdüm. Ayaklarımın beni götürdüğü yere doğru yürüdüm. Bir müzik ruhunuza ne kadar işleyebilir? Bir melodi sizi hayal dünyanızdaki gitmek istediğin o huzurlu yere götürebilir mi? O zamanlar 21 yaşındaydım ve 14 yıldır profesyonel olarak dans ediyordum. Az ilerde 10-15 kişiden oluşan bir topluluk ve en sevdiğim şarkıyı söyleyen birkaç sokak sanatçısı vardı.Gözyaşlarımı silerek oraya doğru hızlı adımlarla ilerledim. Gözlerimi kapadım ve müziğin büyüsüne kapılmışcasına kafamı sağa sola sallamaya başladım. Dans etmeliydim.

   Gözümü açtığım anda hemen yanımda sol tarafımda duran adama baktım. Bir an bile düşünmeden “Benimle dans eder misin?” dedim.İlk başta üstüne alınmamış gibi bana baktı. “Benimle mi?” dedi. “Evet, neden olmasın? “dedim. Gülümseyen gözlerle dediklerimi tekrar etti. “Evet, neden olmasın?” dedi. Gülüyordu. Gülüyorduk. Karanlıkta çok ayırt edemesem de siyaha yakın gözleri, kumral saçları vardı. Giydiğim topukluları hesaba katmazsak hemen hemen benden birkaç santim daha uzundu. Onunla dans ederken bugün yaşadığım tüm kötülükleri unutmuş gibiydim. Şarkı söylemeyi bıraktıklarında biz de dans etmeyi bıraktık. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Elimi uzatıp, “Asu ben.” dedim.”Uzay”.dedi.

   Tam karşımızda denize bakan bir bank vardı. Gece boyunca orada oturup konuştuk. Gözlerimin kızarıklığından anlamış olmalıydı ki neden ağladığımı sordu. O an aylardır içimde biriktirdiğim her şeyi anlattım. Hastalığımı, bugün başıma gelenleri, aylardır neden doktora gitmediğimi… Yaşıtım sandığım insan meğerse daha geçen yıl mezun olmuş bir psikiyatristmiş. Üstelik annesi ve babası da bu işi yapıyormuş. Bir aile klinikleri varmış ve orada çalışıyormuş. Eğer istersem bana seve seve yardım edebileceğini , utanılmaması gereken bir durum olduğunu ve üstesinden gelebileceğimi söylemişti. Fazlasıyla şaşkındım. Böyle bir tesadüfle karşı karşıya gelebilceeğimi hiç beklemiyordum. Belki de bir kurtuluş kapısıydı bu benim için. Bu arada o da benim gibi aşıkmış dans etmeye. 

14 Hafta Sonra

   Uzayla tanıştığımız günden bu yana tam tamına 14 hafta geçmişti. Hayatımın en güzel zamanları yaşıyordum. Tedavinin son evresindeydik. Artık hiçbir şey çalmıyordum. O gece Uzayla tanıştığım için minnettardım. Hem bu lanet hastalıktan kurtulmuştum hem de hayatımın aşkını bulmuştum. Sürekli dans ediyorduk. İşittiğimiz en ufak bir melodide bile dans etmeye başlıyorduk. Her şey çok güzel ilerliyordu. Okul, arkadaşlıklar, hayat… Büyüsüne kapıldığım o melodi, ağzımdan çıkan birkaç kelime ve hemen yanımda duran bir adam… Bazen bir anlık gelen o deli cesaretleri ve bazı minik tesadüfler sizi o düştüğünüz çukurdan kurtarabilir, eski benliğinize kavuşmanızı hatta daha da mutlu bir insan olmanızı sağlayabilir. O gün o karakola düşmem, ayaklarımın beni o şirin sokak sanatçılarının yanına götürmesi ve en önemlisi Uzayla tanışmam… Benim hayatımın dönüm noktası buydu. Peki ya sizin dönüm noktanız hangisi?

 

 

(Visited 123 times, 1 visits today)