İnsanlar kötülükle veya iyilikle doğmaz. Bu ikisi de sonradan yaşayarak, daha çok taklitle öğrenilen kavramlardır. Etrafında hiçbir insan olmadan yetişmiş biri iyi veya kötü olamaz çünkü içinde hayatta kalma dürtüsünden başka bir şey bulunmaz. Bebeklerde de durum aynıdır. Emme ve nefes alma dürtüsünden başka hiçbir ihtiyaçları olmayan basit canlılardır. Yani insanların kötülükle tanışmamasının tek yolu basit bir hayat yaşamaları ve basit bir ölümle de dünyaya veda etmeleridir. Bu durumda kötülüğün olmadığı bir dünyada gelişim, değişim olmaz. İhtiyaç veya amaç, üretme eğilimi olmaz. Yani kötülük, aslında dünyanın ihtiyacıdır, kendisidir.
Kişilerin karakterine bu durumda insanlara karşı tavırlarından karar verilir fakat çok fazla değişken, çok fazla bilinmeyen ve en önemlisi de çevrenin insan üzerindeki etkisi, baskısı vardır. Yetersiz birini işten kovan patron, şirketin ayakta kalabilmesi için doğru bildiğini yapmıştır fakat kovduğu kişinin ailesi adam iş bulana kadar aç kalacaktır. Bu durumda patron aynı zamanda iyilik ve kötülük yapmış olur. Bu onu iyi bir insan mı yapar yoksa kötü bir insan mı?
İnsanların hayatları boyunca verdiği doğru veya yanlış seçimler, onların karakterini oluşturur. Herkesin kendince bir bahanesi, bir açıklaması vardır fakat kimsenin bunları dinleyecek ve insanlara dinlediklerine göre güvenecek vakti yoktur. Dinlemeden yargılamaya, gördüğümüz davranışlara göre insanları kendi kılıfımıza uydurma eğilimine sahibiz. Aslında bu, bizi kötü insan yapar. Çünkü bencil olduğumuzu gösterir, ucu bize dokunduğu takdirde o insanı yargılama hakkına sahip olduğumuzu hissederiz.
Birisi çoğu kişi tarafından hor görüldüğünde toplumdan aforoz edilir ve hiçbir yerde kabul göremeyen birisi haline gelir. İyiliğin hiçbir getirisi olmadığını gören kişi bu sefer kötülükte çare aramaya başlar. Başarılı olduğundaysa onu görenler, onun yolunda ilerleyerek bir yerlere ulaşma umuduyla yaşarlar. Kötülük kimileri için umut vericidir. Aslında birçok insan için. Bu nedenle hayat boyunca bir yarış halinde birlikte yükselmek yerine etrafımızdakileri alt ederek en iyisi olmaya çabalarız. Oysa toplum için en iyisi bireysel yükselme değil, yükselirken etrafındaki insanları da beraberinde yukarı çekmektir.
Kötülük yapan insanların kötülük bulacağına, iyilik yapanlarınsa iyilik yapacağına inandırılırız fakat kimse hayatın adil olduğunu savunamaz, bu sadece bir yanılgıdır. Kötülük yapanlar genelde iyilik bulur çünkü kendilerinden başka bir şeye önem vermez ve bu yola girdikten sonra da başarının tadını alıp iyilik yoluna sapmazlar. Kötülük, güçtür ve asıl hayatta kalmanın da tek yolu budur. İyilik insani, zayıf ve kişinin zaaflarını oluşturan bir duygudur, kötülük ise başarıyı getirir ve insanları birbirinden ayırarak farklı sınıflara koyar.
Çoktan kötülükle tanışmış olan bir dünyada iyiliği sağlamanın hiçbir yolu yoktur. Kimse gücü eline aldıktan sonra onu bırakmak istemez. İnsanlığın zaafı da budur, onu yalnız ve zayıf kılan bir noktada kötülüktür. Yani iyilik ve kötülük, ulaştığın yere göre aynı kapıya çıkar. Kötülüğü seçtiğin takdirde hayatın adaletsizliğinden yakınmazsın ve o yolda verdiklerinin senin için bir değeri yoktur. İyilikse daha riskli bir yoldur, kazanman kesin olmasa da o yolda elde edeceklerin vardır.
İnsan kazanmak isteyen, bencil bir yaratıktır. Bu durumda tercih edilen yol yeterince açıktır.