Yin ve Yang

Çocukluğumuzda izlediğimiz çizgi filmlerde genellikle iyiyle kötünün savaşına tanıklık etmişizdir. İyi kazandığı zaman sevinip kötü kazanınca nefesimizi tuttuğumuz o günlerden bu yana, gerçek yaşamda da siyaseti ve liderliği iyi ya da kötü diye ayırarak ilerler hale geldik.
Hemen hemen koçluk ve terapi uyguladığım tüm kişiler bana şu soruyu soruyorlar: İyilik ve kötülük yaradılışımızın parçası mıdır? İnsan doğuştan kötü ya da doğuştan iyi midir? Uzmanlara göre, doğuştan getirdiğimiz mizaç, karakterimizin neredeyse yüzde ellisini oluşturmaktadır, ama bu doğuştan iyiyiz ya da kötüyüz demek için ne kadar yeterlidir?
Yale Üniversitesi’nin bebekler üzerinde yürüttüğü bir araştırma, bu sorulara cevap arıyor. Dünyanın en şirin araştırmasını yürüten iki bilim insanı ve ekibi, bebeklerle çalışarak insanın iyilik ve kötülük olgusuna doğuştan getirdiği tepkileri ölçüyor. Yıllarca süren ve defalarca tekrar edilen araştırmanın sonucu içimize su serpiyor. Bu şirin bebekler, yapılan deneylerde defalarca ve defalarca tercihlerini “iyi” olandan yana kullanıyorlar. Peki, bu bulgu başka bir soruyu tetikliyor: O zaman dünyadaki bunca savaş, şiddet, kötülük nereden geliyor? Bilim ekibi, bu soruyla ilgili yürüttükleri özel deneylerin sonucunda bu sorumuzun da yanıtını veriyorlar. Bebeklerin tepkileri şaşırtıcı. Deneye katılan bebekler, kendilerine benzemeyen ve farklı olanları cezalandırmak veya dışlamak yönünde tercihlerini belli ediyorlar. Deneye göre; kendimizden farklı olanı dışlamak ve cezalandırmak güdüsü, yaradılışımızın parçası; bunca kötülük ve şiddetin de kaynağı. Peki, insan bunu değiştirebilir mi? Aksi takdirde, dünya yaşanması ve dayanılması mümkün olmayan bir cehenneme dönüşmez mi?
Beyin bilimcilere göre, beynimizi eğitmemiz ve yeniden yapılandırmamız mümkün. Eğitim de burada devreye giriyor. Erken yaşlardan itibaren, yapıcı ve pozitif bir felsefeyle eğitilen çocukların tercihi ilerleyen yaşlarda farklılığı da hoş görmek ve dahil etmek yönünde olurken; katı disiplin ve kuralların dışına çıkılmadan yetiştirilmiş çocukların yetişkinlikteki tercihleri farklılığı cezalandırmak ve dışlamak yönünde oluyor. Zira, insan beyni, bebeklerin de bize gösterdiği gibi, farklılığı “tehdit” olarak algılıyor. Şayet, erken yaşlardan itibaren, sadece insanda var olan muhakeme ve analiz becerileriyle, “tehdit” ve “tehlike” kavramlarına sağlıklı anlamlar yüklenmez ise o zaman farklılık karşısında insan korkmaya devam ediyor. O zaman da içgüdüsel olarak üç şekilde tepki veriyor: Kaç (dışla), savaş (cezalandır) veya don (yokmuş gibi davran). Erken yaşlardan itibaren, ailede, okulda, sokakta neyin iyi ve neyin kötü olduğu ayrımlarına dair genç zihinlere bilerek veya bilmeyerek yüklemeler yapılır. Beyin sürekli neyin iyi neyin kötü olduğunu kaydeder, o nedenle de bu erken kayıtların sağlıklı olması gerekir. Bu konuda, eğitimcilerin ve anne babaların sorumlulukları çok büyük. Erken yaşlardan itibaren, değerler eğitimine başlamak gerekiyor. İyi insan olmanın özendirilmesi, sevgi, hoşgörü, kabul, barış, özgürlük ve yaratıcılık gibi değerlerin taze beyinlerde bağlantılar oluşturması çocuğun esnek ve barışçıl bir bireye dönüşmesinin yanı sıra, dünyamızın geleceği açısından da anlamlıdır. Bu mesajların istikrarlı bir biçimde bebeklik döneminde oyunlar üzerinden yaşatılması gerekir. Çocukluk dönemine geçişten itibaren de oyunun yanı sıra, sözlerle değerler eğitimi verilebileceği gibi mutlaka iyiye özendirici davranışlarla bu değerler modellenmelidir.
Buradan kurumlara gelirsek; çoğu kurum, değişimi bir gecede gerçekleştirmek ister, kolay olsun ister. Oysa ki kurumun bireylerinden, doğuştan getirdikleri korkuları bir gecede yok etmesini isteyemezsiniz. Mutlaka bir süreç planlaması yapmak gerekir, zira kurumun kolektif bilinç altındaki mesajların değişimi söz konusudur. Bu korkuları, değiştirmek için korkunun üzerine gitmekten ziyade, kurumun hafızasında “iyi”liğe özendirecek yeni kayıtlar açmanız gerekmektedir. Kanada’nın çok taze başbakanı Justin Trudeau’nun tam olarak yapmaya çalıştığı şey budur, ayrımcı bir kültürün üzerine gitmektense yaratılmak istenen yeni pozitif vizyonun mesajlarına odaklanmak. Böyle bir senaryoda, eğitim tek başına yeterli değildir. Bu yeni kayıtların kurumdaki öncü kişiler tarafından modellenmesi gerekir ki Justin Trudeau tam da bunu yapıyor. Ayrıca davranış değişikliği söz konusu olduğu için özenle seçilmiş koç ve mentorlardan yardım alarak doğru biçimde adreslemeli, beyne yeni kodlar yüklemelisiniz. Ayrıca, çok sabırlı olmalı, sürekli bir biçimde kurumun bilinçaltı hafızasına, yani kişilerin beyinlerine tutarlı bir biçimde mesajları tekrar tekrar iletmeniz gerekiyor. Çünkü insan beyni, tekrarı sever, sadece o zaman kalıcı öğrenme gerçekleşir. Size bir ipucu: İnsan beyni ancak ısrarlı ve tutarlı 5 tekrardan sonra, eski kodları silebilmektedir. Belki, elinizdeki projelerde verdiğiniz mesajları ve süreçlerinizi yeniden gözden geçirmek isteyebilirsiniz?

(Visited 111 times, 1 visits today)