Gün batmak üzereydi. Rüzgâr hafifçe esiyordu, sararmış yapraklar yere düşüyordu ve uzaklardan gelen kuş sesleri, geceye hazırlanıyor gibiydi. Şehirdeki eski bir sokakta yürürken içimde bir şeylerin değiştiğini hissettim. O an, bir rüyanın içindeymişim gibi geliyordu.
Birden gözlerim bir şeye takıldı. Yıllar sonra onu ilk kez karşımda görmek inanılmaz bir duyguydu. Kalbim yerinden çıkacak sandım. O kadar çok zaman geçmişti ki sanki hatıralarımın zamanla silinip gitmesini izlemiştim ama işte şimdi, yıllar sonra, yine aynı bakışlarla karşı karşıyaydık.
İkimiz de bir süre sessiz kaldık. Sadece rüzgârın sesi vardı. Gözlerindeki o tanıdık ifade ve belirsizlik arasında gidip geldim.
“S-sen m-misin?” diye kekeledim.
O, hafifçe gülümsedi.
“Evet, benim” dedi.
Yıllar sonra, sanki hiç ayrılmamışız gibi aramızda hâlâ bir bağ vardı. İlk kez, gerçek anlamda bir kalp atışını duyuyordum.
Yılların ardından, sadece bir bakışla yeniden bağlantı kurmak… Bu, hayatımda aldığım en beklenmedik ama en değerli hediye gibiydi. Ve o an, hayatımın en mutlu anlarından biriydi.