Her sene olduğu gibi bu sene de acısıya, tatlısıyla, gerilimiyle ve olaylarlarıyla geçmiş bir yılı kutlayarak geride bıraktık. 2023’ün son güneşi de diğerleri gibi ufukta kayboldu ve ortalık her zamanki gibi karardı. Geçirdiğim bütün yılbaşlarının aksine bu sene bir alışveriş merkezine gittik annemle beraber. Bir çılgınlık yapalım, dedik. Aynı monotonluk nereye kadar, diye düşündük. İyi de yaptık aslında çünkü alışveriş merkezinin önündeki geniş alanda patlatılan havai fişekleri görme fırsatımız oldu. Eve döndüğümüzde birbirimizin yılbaşını kutlayıp odalarımıza çekildik. 2024’ün de bu akşam kadar güzel geçmesini dileyip yattım. Bu sene neler olup biteceğine kafa yorarken dalmışım uykuya.
O gece, herhalde yılbaşı günün etkisinde kaldığım için, Dünya’da bu sene neler olup biteceği hakkında bir rüya gördüm. Bu seneye kıyasla daha fazla şiddet, kan, ter, gözyaşı, savaş, kayıplar… Aman, bu rüyayı mı takacağım ben kafama? Hayal kurmayı hiç becerememişimdir ben zaten asla. Kalktım yataktan, yüzümü yıkadım, perdeleri araladım, on dakika camdan milleti gözetledim ve oturma odasına gittim.
Elim ister istemez kumandaya gitti ve parmaklarım, sanki onların üzerinde hakimiyetim yokmuş gibi, haber kanallarından birini tuşladı. Bir de ne göreyim? Kansere çözüm bulmuşlar! Sadece kanserli dokuya etki eden, yararlı hiçbir dokuya zarar vermeden kanserli dokuyu yok eden, her kanser türüne etkili ve her sınıftan insanın erişebileceği bir ilaç keşfetmiş Almanya’da yaşayan Türk bilim insanları. İlacın piyasaya sürümü ve dağıtımı birkaç ayı bulabilirmiş ama Türkiye, bu ilacın ön siparişini veren sayılı ülkeden biri olduğu için ilaç yüksek ihtimalle bize daha ivedi gelecekmiş. Bu habere sevinmemek elde değil fakat böyle bir ilacın daha önce keşfedilememesi üzdü beni. Kim bilir, belki de bu ilaç birkaç sene daha evvel bulunsaydı çok sevdiğim Bilgi teyze hala hayatta olacaktı. Çetin enişteyi de şen görmek cabası olurdu o vakit.
Heyecan ile başka kanallara yöneldim, rastgele bir tanesini açtım ve alta yazdıkları kocaman yazıyı gördüm: “AFAD ve çeşitli STK’lar, vatandaşları deprem gibi doğal afetlere karşı yurdun her yanına bilinçlendirme kursları açacaklarını belirtti.” Sonunda, dedim kendi kendime. Deprem kuşağında bir ülkenin acı geçmişinden şimdiye kadar ders çıkaramamış olması insanın kulağına vurdumduymazlık gibi geliyor ama ben hiçbir şey için hiçbir zaman geç değildir.
Bu kadar olumlu haberler görmeyeli asırlar olmuştu. Hemen başka bir kanal açtım ve: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kentsel dönüşüme giren binaların deprem yönetmeliğine ve eğer binalar tarihi yapılarsa esaslarının korunulmasına uyularak yeniden yapımının ivedilikle ilçe ilçe bitirileceğini açıkladı.” Özellikle İstanbul ve civarındaki şehirler, Marmara Depremi karşısında büyük tehlikedeler ve insanların evlerinin sağlam olması lazım çünkü çoğu evin daha depremin ilk saniyesinde yıkılması, bu evlerin hiçbir deprem yönetmeliğine uyulmadığı anlamına gelir şu vakte kadar. Ama artık bu denetimlerin sıkı yapılacağı haberi içime sular serpti.
Diğer kanallara da bir bakayım dedim, şu başlıkla karşılaştım:”Sokak köpeklerinin estirdiği terör geride kalıyor!” Haberde şehirlere belli aralıklarla ultrasonik ses dalgaları yayan hoparlörler yerleştirileceği, böylece köpeklerin şehirlere kolay kolay yaklaşılamayacağından bahsediyor. Kendimi bildim bileli köpeklerden korkmuşumdur. Yanımda köpeksavar olmadan da dışarı çıkabildiğim pek yoktur. Bu uygulama sayesinde kovalanma, ısırılma ya da pençelenme endişesi taşımadan sokağa çıkabilmek gerçekten büyük bir olay, diye düşündüm.
Başka güzel haberler var mıdır acaba diye bir sonraki kanalı açtım ve başka bir güzel haberle karşılaştım:”BM, ‘2025’ten itibaren ticari araçlar dışındaki bütün araçların elektrikle çalışan modellerine geçme zorunluluğu teklifi’ni oylamaya sundu ve oylama kabul edildi.” Ticari araçlar için çok da mümkün olasa da kişisel araçların elektrikli araçlarla değiştirilmesi bence büyük bir devrim çünkü gerçekten çok yüksek miktarlarda kullanım düşecek ve bu fosil yakıtlar, başka kullanılması zorunlu alanlarda kullanılabilecek.
Hepsi birbirinden bağımsız birer haber; hepsi de benim hayalini kurduğum, eninde sonunda olacak, dediğim olaylardı. O sabah hepsini televizyonda gördüğüm an, yavaş yavaş düşlediğim dünyanın gerçekleştiğini görüm ve kafam biraz olsun hafifledi. Bu bir yılbaşı mucizesiydi.