8 Mart sabahı uyandı. Güne her zamanki gibi başladı. Hazırlandı ve evden çıktı. Dışarıya çıktığında ilk başta tesadüf olduğunu düşündüğü bu durum gerçeği anlayınca onu korkuttu. Dışarıda hiç erkek yoktu. Simitçi kadındı, otobüs şoförü kadın, taksiciler kadın, herkes kadın… Sokakta tek bir erkek yoktu. Kafası çok karışmıştı ve etraftaki kadınların yanına gidip sebebini öğrenmek istedi.
İlerdeki simitçinin yanına gitti ve tam soru soracakken kadın çok nazik bir şekilde: “Günaydın Emre Bey, kaç simit isterdiniz?” diye sordu. Adam donakaldı ve hemen kendini toplayıp “B-Bir tane lütfen.” dedi. Bu sefer kafasında daha çok soru işareti oluşmuştu: “Neden herkes her şey olağanmış gibi davranıyor? ,Neden tek erkek benim? ,Diğer bütün arkadaşlarım nereye gitti?”.
Etrafta biraz daha gezinmeye karar verdi ve bu sefer karşısına kısa boylu uzun bir elbise giyen bir kadın çıktı. Kadın oldukça yaşlıydı ve adam yüzünü tam göremiyordu çünkü ağzını bir kumaş parçasıyla kapatmıştı. Kadınla konuşmak isteyen Emre, yanına yavaşça yaklaştı ve eğildi. Eğilince gözlerinin masmavi olduğunu gördü. Kadın, adam yaklaşınca boynunda takılı olan kolyenin ucundaki taşı eline aldı ve sımsıkı tuttu. Gözlerini kapattı ve belli belirsiz bir kaç kelime söyledi. Emre anlam verememişti fakat aynı zamanda ihtiyarın ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Kadın kısık bir sesle bir şey söyledi. Emre “Pardon ne dediniz? Duyamadım.” dedi. Beklenmedik bir şekilde sesi yükseldi ve “SEN BU DÜNYAYA AİT DEĞİLSİN! DEFOL GİT BURADAN!” diye bağırdı ve bir anda yeşil kolyeden saçılan ışık bir portala dönüştü. Kadının mavi gözleri simsiyah olmuştu ve Emre portalın içine düştü.
Girdiği gibi gözleri acımaya başlamıştı. Çok keskin bir ışık vardı ve gözleri acıyordu. Bir süre sonra sert bir şekilde yere çakıldı. Bayılmıştı. Uyandığında, kapkaranlık ve sonu olmayan bir yerdeydi. Yerler ıslaktı ve etrafta kimse yoktu. Ürkmüştü ve belki tek değilimdir diye düşünüp birini bulmak için gezmeye başladı. Aynı zamanda: “Kimse yok mu?” diye bağırıyordu. Yürürken bir anda kafasını vurdu ve gözlerini açtığında karşısında bir sürü görüntü belirmeye başladı. Görüntüleri dikkatle izledikten sonra etkisinden çıkamamıştı. Bir sürü farklı kadın silüeti belirmişti ve hepsi de bir şekilde şiddet mağduruydu; sabah konuştuğu simitçi kadından bir şirket sahibi olan kadına kadar yüzlerce kadın vardı. Hepsinin birbirinden farklı ve üzücü hikayeleri vardı ve Emre bunları izlerken içi parçalanmıştı. Birden bütün görüntüler kesildi ve kapkaranlık oldu. Emre etrafına bakınıp bir şeyler görmeye çalışıyordu fakat başaramadı.
Bir süre sonra ihtiyarın sesi duyuldu. Kadın önceki sefer yaptığı gibi bir şeyler geveliyordu fakat Emre sesini duymasına rağmen onu göremiyordu. “Bu yaptığın cezalandırılacak. Bu yaptığın cezalandırılacak. Bu yaptığın CEZALANDIRILACAK!” dediğinde Emre çok korkmuştu ve neden bu yaşadığı olayın içinde kendisinin olduğuna anlam verememişti. Emre korkulu bir ses tonuyla: “Ben size ne yaptım!? Ne istiyorsunuz benden?” dedi. İhtiyar, adamın bu dediklerinin üstüne daha çok sinirlenir ve “Sen bir kadına dokunmaya cürret edecek kadar cesaretli fakat itiraf edemeyecek kadar ürkeksin demek!” diye bağırır. Emre bu denenlere inanamaz ve inkar etmeye çalışır fakat kadının kolyesi tekrar ışık saçmaya başla ve son sözlerini söyler: “Seni hayatının sonuna kadar burada mahkum ediyorum; kimseyle konuşamayacaksın, ışık göremeyeceksin ve yalnız başına kalacaksın!”