Yeni yıla girecek olmanın verdiği mutluluk,umut ve heyecanla bekliyorduk 2020’yi. Her yılın sonunda olduğu gibi gelecek seneye bembeyaz bir sayfa açarak girecektik. Lakin işler pek de istediğimiz gibi gitmedi. Dünyanın uzun zamandır karşılaşmadığı küresel kriz, Ocak ayının başlarında, Çin’in Wuhan kentinde patlak verdi. Sosyal medyada, haber kanallarında, radyolarda, gazetelerde… Farklı dillerde ortak bir kelime: Koronavirüs. Koronavirüs, tüm dünyayı kısa sürede etkisi altına aldı. Yüz binlerce insan hayatını kaybederken milyonlarca kişi enfekte oldu, hayat durma noktasına geldi. Pelerinsiz kahramanlar, canları pahasına en ön safta koronavirüse karşı mücadele verirken dünyanın birçok ülkesinde ilaç firmaları, Covid-19 tedavisinde kullanılacak aşı ve ilaç üzerinde çalışmalara başladı.
Dünyada 300 binden fazla can alan koronavirüsü yok etmek için en etkili yöntemin aşı olduğu bilim insanları tarafından varsayılmakta. Bunun yanında, halihazırda yürütülen 100’den fazla aşı geliştirme çalışması var. Ancak muhtemel bir aşının tüm dünyada kullanıma sunulması için 6 ay ile 1 yıl arası zamana ihtiyaç duyuluyor.Peki koronavirüs aşısı bulunduğu takdirde tüm insanlık bundan eşit şekilde faydalanabilecek mi yoksa ancak şanslı bir azınlığa yetecek kadar mı üretilebilecek?
Aşı geliştirme yarışının başka boyutu olan “Aşı bulunursa öncelik kimin olacak?” sorusu, aşı milliyetçiliğinin yeni ilaç için çatışmayı tetikleyebileceği kaygılarını doğuruyor. Başarılı olunduğu takdirde, aşının dünya genelinde nasıl adil bir şekilde paylaştırılacağını sorgulayan uzmanların, ülkeler arası aşı dağıtımının adil yapılmayacağına dair görüşleri bu dönemde sıklıkla dile getiriliyor. Bizlerin ise aklında aynı sorular: Aşı nasıl paylaşılacak? Kim karar verecek? Tedarikler en yüksek teklifi verene göre mi dağıtılacak? Zengin ülkeler şimdiden başarılı olması muhtemel aşıları satın almaya başladı mı? Hükümetlerin, kendi ülkelerinde üretilen aşılara el koymalarına engel olunabilecek mi?
Şimdilerde ABD Başkanı Donald Trump’ın “Aşı için para veriyorsam öncelik Amerika’nın olur.” söylemlerinin ardından, ona karşıt görüş olarak Avrupa Birliği, geliştirilecek aşıya tüm ülkelerin eşit erişimi olması gerektiğini savunuyor. Aşıyı bulmak için zamana karşı yarış sürerken Avrupa Birliği (AB) ve tüm devletlere, aşı bulunduğu takdirde, tüm insanlığın kullanımına açık ve ekonomik olarak en fakir ülkelerce bile erişilebilir olması çağrısı başta Dünya Sağlık Örgütü (WHO) olmak üzere yapılıyor. Bir aşının geliştirilmesi, test edilmesi ve kitlesel üretime geçilmesi adımları olağanüstü zor bir süreci bünyesinde barındırıyor. Öte yandan bunların dağıtımıyla ilgili siyasi ve etik kararlar ise başka bir zorluk yaratıyor.
Bazı ülkeler, önceden satın alma anlaşmaları yapmaya başlamış durumda. Bu tip anlaşmalar araştırma fonlarına yarıyor. Ama bu fonların, ortaya çıkan ürünlerin adil dağıtımına nasıl bir etki yarattığını denetleme sistemi ise yok. “Maalesef aşı için sıraya girmek de kaçınılmaz. Milyonlar yerine milyarlarca doz üretim yapmak da başka bir zorluk yaratıyor. Dünya nüfusunun talebini tek şirket karşılayamaz.” Bu da ülkelerin, siyasi bir çekişmeye girebileceği endişesini doğuruyor. Bazı uzmanlar, aşının adil dağılımına ilişkin uluslararası anlaşmaların önemine dikkat çekiyor. Yani, küresel erişimi maksimize etmek ilkesiyle işe başlamak, alınabilecek temel adımlardan olmalıdır görüşündeler.
Aşıların adil dağılımına yardım etme amacı güden kuruluşlar da yok değil fakat sayıları böyle bir durumda yetersiz kalıyor. Aşılarla ilgili ihracat yasakları da bir kaygı konusu.Bazı ülkelerin bireysel hareket etmeye ve kendilerini düşünmeye meyilli olabileceğini ifade edenler ise bunun nihai olarak tehlikesinin herkesin üzerinde gölge oluşturacağını şu sözlerle dile getiriyor:
“Covid kontrol edilemediği sürece herkes için her yerde bir tehdit oluşturacak.”
Kaynak: BBC İnternet Sitesi