O perşembe günü de diğer günler gibi normal bir gündü. Okuldan gelmiştim ve derslerime çalışıyordum. O sırada arkadaşımdan bir telefon çağrısı geldi. Hemen televizyonu açıp haberlere bakmamı söyledi. Haberleri açtığımda dünyada bulunan korona virüsünün ülkemize de gelmiş olduğunu ve okulların da iki haftalık bir tatile girmiş olduğu yazıyordu. O zamanlar çok mutlu olmuştum çünkü okullar tatil olacaktı. Ertesi gün sanki iki hafta sonra tekrardan okula dönecekmiş gibi son gün okula gitmiştik.
İki haftalık tatilimiz başlamıştı. Başlarda çok mutluydum ancak vakalar ve can kayıplarının giderek artması beni endişelendirmeye başlamıştı. Her geçen gün okulların daha geç açılacağı haberini alıyorduk. O sıralarda uzaktan eğitime geçmiştik ve sokağa çıkma yasağı denilen bizim evlerimizden dışarı çıkmamızın aykırı olduğu bir emir verilmişti. Bu süreçte insanlar yeteneklerinin ortaya çıktığı yeni beceriler edinmişti. Bu durum ilk başta herkese cazip gelse de zaman geçtikçe, süre uzadıkça can sıkıcı olmaya başladı. Bunun altında yatan sebep de bence içimizdeki endişenin varlığını sürdürmesiydi. İnsanlar tıpkı eski günlerde olduğu gibi sosyal hayatlarına devam etmek, paylaşımlarda bulunmak, kendilerine iyi gelen aktivitelere katılmak, sevdikleriyle birlikte olmak gibi birçok özlemini çektiği hayata tekrar dönmek istiyordu. Hatta bu dönemde kıymetini bilmediği bu eski günlerin pişmanlığını yaşıyorlardı.
Artık önümüzde yeni bir hayat vardı. İnsanlar bu hayata “Yeni Dünya” ismini vermişti. Her geçen gün bu yeni dünyanın kurallarını yavaş yavaş öğreniyorduk. Alıştık zannettiğimiz birçok durumda aslında zorluklara göğüs geriyorduk. Toplum içerisinde maske takmak, sosyal mesafe, en üst düzeyde hijyen, kalabalık ortamlarda bulunma zorunluluğumuzda yaşadığımız güçlükler gibi durumlar her geçen gün bizi aslında yıpratıyordu. Sosyal hayatın yanı sıra eğitim hayatımızda da yeni koşullara alışmak durumunda kaldık. Hem öğretmenlerimiz hem de biz öğrenciler zorlukların üstesinden gelerek yeni hayatta yerimizi aldık.
Acısıyla tatlısıyla geçirdiğimiz iki yıl bize çok şey öğretti. Başta sabır olmak üzere elimizde var ola şeylerin değerini çok daha iyi anladık. Çoğu zaman şikayet ettiğimiz insan ilişkilerinin bile aslında hayatımızda ne kadar önemli rolü olduğunu anladık. Temiz olmayı öğrendik, hijyeni benimsedik. İş, eğitim ve sosyal hayatımızın yaşamımızdaki yerini ve önemini çok daha iyi anladık. Rutin hayatımızdan aslında şikayet etmememiz gerektiğini kavradık. İyi kötü bu süreçte tecrübelerimize tecrübe kattık. Dile kolay iki yıl… Birisi bana böyle bir şeyin olacağını söyleseydi imkansız derdim.