Uzay Araştırma Merkezi’nde çalıştığımız bir günde, uzun zamandır beklediğimiz o haberi aldık: Yaşanılabilir olduğunu düşündüğümüz bir gezegen bulmuştuk! Bu keşfi yapanlar arasında genetik bilimci Emir, kaşif Pamir (yani ben) ve atmosfer gözlemcisi Ege bulunmaktaydı. Bu heyecan verici ama bir o kadar da korkutucu seyahat için hızlıca hazırlıkların yapılması gerekiyordu. Çünkü dünyamız hızla ısınıyor ve bu ısınma sonucunda canlı türleri tükeniyordu. Yeni bir dünyaya göç etmemiz artık şart olmuştu.
Yolculuk tam olarak 11 gün 21 saat sürecekti, bu yüzden fazladan yiyecek ve giysi almıştık. Ancak yola çıktığımız gün hazırlıklar çok zor geçti; valizler, belgeler ve diğer eşyalar derken zaman su gibi geçti.
Çıktığımız gün saat 11.00 olduğu için planlarımız ertelendi; çünkü o saatte önemli bir toplantı vardı. Ancak biz toplantıdayken başkan bizi de aldı. Uçma saati geldiğinde heyecanım tavan yaptı.
Roket havalandı ve biz sohbete daldık. “Hadi, 11 günde yapılacak çok şey var!” dedim. Odalara yerleşir yerleşmez uykuya daldık. Diğer gün yemek yedik ve koltuklara oturduk; sonraki 9 gün 5 saat de böyle geçti.
Sonunda yeni gezegenimize vardık. Ayağımı ilk basan ben oldum, çünkü bu gezegen, Dünya’ya çok benziyordu. Ancak hayvanlar çok farklıydı. Özellikle zürafalar dikkatimi çekti; boyları 3-4 metreye kadar uzanıyordu! Yani, hayvanlar bizimkilere benziyor ama burada onların ne özelliği var, onu tam anlayamadım. Belki de bizim dünyamızdaki özelliklerin 5 katı vardır.