Güneş sistemimizde yaklaşık 60 milyon asteroit olduğu düşünülüyor. Asteroitlerin yüzde 1’nden daha azını keşfettik. Yaklaşık 600 bin kadarı keşfedildi. Yüzde birinden azı yaklaşık 600 bin basit bir matematik yapacak olursak yaklaşık 60 milyon tane asteroit var. 60 milyonun 15 bin tanesi dünyaya çok yakın yörüngelere sahip. Bu asteroitlere gidip gelebilmek için gereken enerji, aya gidip gelebilmek için gereken enerjiden daha az. Dünya nüfusunun artması ve doğal kaynakların tükenmesi nedeniyle yeni kaynaklar aranmakta. Dünyadaki doğal kaynaklar ihtiyaçlara yetmediği için uzay madenciliği en önü açık seçenek. Uzaydaki asteroitlerden maden elde etmeye dayalı madencilik çalışmalar uzay madenciliğidir.
Asteroitler hakkında bilgiye sahip olmamızın nedeni meteoritler yani göktaşlarıyla ilgili yaptığımız araştırmalar. 50 binden fazla göktaşı toplandı. Laboratuvarlarda araştırmalar yapıldı. Nelerden oluştuklarını, yapılarını artık tam olarak biliyoruz.
Bizim için bir sonraki adım demir, nikel ve kobalt olacaktır. Uzaya baktığımızda bunlar “uzay sınıfı paslanmaz çelik”.
Çok rahat kullanılabilen elementler oluyorlar. Nitrojen, karbon, oksijen, hidrojen ise çok aşina olduğumuz şeyler. Bunların tümü çok önemli elementler. Mesela su, bu elementlerden oluşuyor. Bu elementler bizler için, hem üretim için ve hijyen için gerekli. Uzayda yeni uygulamalar da devreye giriyor. Böylece su zararlı radyasyondan da korunabiliyor. Daha da önemlisi su, uzay yakıtına, roket yakıtına dönüştürebiliyor. Hidrojen ve oksijen kullanılarak yapılabiliyor. Böylece uzay araçları için yakıt üretiliyor.Uzayda yakıt sahibi olmanın neden bu kadar kritik ve hayati olduğunu anlatmak için bir örnek vermek istiyorum. Diyelim ki kentten kente yolculuk yapıyorsunuz ve yol boyunca hiç benzin istasyonu yok. Bütün yakıtı yanınızda taşımanız gerekecek. Bu durumda başka şeyler taşımak için hiç yeriniz kalmaz.
Bu durum uzayda büyük bir sorun haline geliyor.Dünyanın yer çekimi alanına sıkıştırılmış durumdayız. Atmosferin ilk 300 bin kilometresini geçerken, 1 kg yükü taşıyabilmek için 50 kg yakıt gerekiyor. Sadece 1 kg daha yakıtla sadece 300 km daha gidebiliyoruz. Ondan sonra sadece 2 kg daha gerekiyor. Uzayın her yerine 300 milyon kilometre yol kat edebiliyoruz. Ama bu 4 kiloyu taşıyabilmek için, her bir kilo için önce 50 kilo yakıta ihtiyacımız oluyor. Bunlar katlanarak artıyor ve bu yüzden şu anda dünyadan çok da fazla uzağa gidemiyoruz.Eğer bu yeni teknoloji uygulanacak olursa ve dünyadan uzaklaşmak için neredeyse hiçbir enerji gerekmeyecek. Neyse ki roketler hidrojen ve oksijen de çok verimli bir şekilde çalışabiliyorlar. Elektrolize sudan bahsediyoruz. Asteroitlerde sonsuz miktarda bu elementleri bulabiliyoruz.Aynı zamanda buralarda çok yüksek kaliteli madenler de var. Hiç dokunulmamış, el değmemiş, çok kolay bir lokma olarak bizim ulaşmamızı bekleyen madenler… Asteroitlerde madencilik yapmak, Apollo projesindeki “ihtiyacımız olan her şeyi yanımızda taşıma” yaklaşımına kıyasla çok daha verimli bir sonuç doğurabilir. Bill Gates de ilk yola çıktığında nasıl bir pazarla karşı karşıya kalacağını bilmiyordu. Ama çok büyük bir fikri vardı. Biz de büyük bir fikirle yola çıkıyoruz. 21. yüzyılın ötesine doğru giderken uzayın keşfini sağlayabilecek yeni bir malzemeden söz ediyoruz. Su molekülü kadar basit bir şeyden bahsediyoruz.
İnsanlar olarak dünyada “düz mesafeleri” düşünüyoruz. Dünyanın bir yüzeyi var. Alçak yörüngesi var. Onun daha dışında iletişim uydularımız var. Bunlar 38 bin kilometre gibi bir mesafede yerleşik. Daha dışında Ay var, Mars var ve asteroitler var…Uzay bilimi açısından baktığımızda ise “enerji odaklı” bir mesafe anlayışı vardır. Uzayda gördüklerimiz aslında dönüşüm geçiriyor. Aslında enerji olarak bakıldığında uzaydaki her şey, uzaydaki diğer her şeye çok yakın. Yani enerjisel anlamda konuşursak, aslında uzak olan dünyanın kendisi ve dünyanın yüzeyi
Bilim kurgu yazarı Robert Heinlein’ın dediği gibi “Dünyanın yörüngesine ulaştığınız zaman, aslında uzayda gidebileceğiniz her yerin yolunun yarısına ulaşmış sayılırsınız”.
Kaynaklar:
POPSCI(94/2147-0960)