Bugün her zamanki gibi uyandım ve her zaman yaptığım rutinlerimi uygulamaya başladım. Dişlerimi fırçaladım, duşumu aldım, kahvaltımı yaptım ve çantamı hazırladım. Saat 8:00 civarında yola koyuldum ve her zamanki gibi yarım saat sonra okuluma vardım, sırama oturdum ve derslerin başlamasını bekledim. 5. derse geldiğimizde sıkılmaya başlamıştım, okulun bitimini iple çekiyordum. Okul nihayet bittiğinde hemen eşyalarımı topladım ve zamanımı geçirmeyi en sevdiğim yere doğru yola koyuldum, kütüphaneye. Kütüphanedeki nerdeyse bütün kitapları okuduğum için yeni bir kitap bulmam zor oldu ama saatlerce rafların arasında dolaştıktan sonra daha önce hiç görmediğim eski bir kitap buldum. Kitabı merakla elime aldım çünkü kütüphanenin bu kısmındaki bütün kitapları okuduğumu sanıyordum. Sayfalarını hızlı hızlı çevirdim çünkü annem beni eve gelmem için her an arayabilirdi ve tam kitabı okumaya başlasam mı diye düşünürken telefonum çaldı. Anneme yarım saate evde olacağımı söyledim ve kitabı eve götürebilmek için kütüphane görevlisinden izin istedim. Kütüphane görevlisi beni tanıdığı için izni hemen verdi, bende kitabı çantama atıp eve doğru yola koyuldum.
Eve vardım ve yemek yemeye annemin yanına gittim. Yemeğimizi yedikten sonra kütüphaneden aldığım eski kitabı okumak için odama çıktım, kitabı çantamdan çıkardım ve daha önce pek dikkat etmediğim kapağına baktım. Kapakta kılıcını havaya kaldırmış bir şövalye duruyordu, şövalye ışıldayan gri bir zırh giyiyordu, şövalyenin nerede durduğunu ilk başta anlayamasam da daha dikkatli bakınca bir uçurumda durduğumu fark ettim. Merakla kitabın ilk sayfasını açtım ve heyecanla yazanlara baktım, ama hiç yazı yoktu. Şaşkınlıkla diğer sayfalara baktım, hepsi boştu. Çok şaşkındım kütüphanede kitabın sayfalarını çevirirken yazı olduğundan emindim, kitabı yarın kütüphaneye geri götürmek üzere yatağımın yanındaki çekmecenin üzerine koydum ve yatağıma yatıp uyudum.
Uyandığımda üzerimde bir gölge olduğunu hissettim, yatağımda yan dönüp uyumaya devam ediyordum ki biri beni dürttü, annem olduğunu düşünüp inledim: “Beş dakika daha” dedim. Annemin sesinde bir azar işiteceğimi düşündüm ama duyduklarım karşısında gözlerim fal taşı gibi açıldı, ”Uyuyacak zaman yok, savaşmalıyız!” yatağımda doğruldum ve önümde duran şövalyeye baktım, bağırmak istiyordum ama dilim tutulmuştu. ”Bana neden öyle bakıyorsun yoldaşım, haydi bu değişik görünümlü yerden çıkalım da savaşa katılalım” dedi şövalye, sonunda dilim çözüldü ve ”Sen de kimsin?” dedim. ”Ben mi? Ben orta dünyanın en kıdemli şövalyesi Hardwin’im” diye karşılık verdi şövalye. Tam o sırada annem bana okula hazırlanmam için seslendi. Yatağımdan çıktım ve şövalyeyi gözlemeye devam ettim, şövalye benim yataktan çıktığımı görünce kılıcını çekti ve bağırmaya başladı ”Haydi sevgili yoldaşım kılıcınızı kuşanın da dışarıda tüm vahşetiyle devam eden savaşa katkıda bulunabilelim”. Ona bir süre daha baktıktan sonra ”Burada savaş yok” diye cevap verdim. Şövalye güldü: ”Yoldaşım belli ki hala uyanamamışsınız belli ki biz bu değişik odaya bir tutsak olarak yerleştirildik ama cesur yoldaşlarımız bizi kurtardı ve uyuduğumuzu görünce bizi rahat bırakıp savaşa döndüler” Buna karşılık olarak perdeyi açtım ve ona evimizin camından gözüken trafikli yolları, müşterilerle ilgilenen dükkanları ve işlerine yetişmeye çalışan insanları gösterdim. Şövalye 10 saniye boyunca bu manzaraya baktı ve bir çığlık attı: “Çayırlara ne olmuş böyle!” diye haykırarak odada dolanmaya başladı. Aniden annemin homurdanarak odama doğru geldiğini duydum, hemen şövalyeyi yatağımın altın ittim ve sessiz kalmasını söyledim. Annem odama girdi ve hemen hazırlanmam gerektiğini söyledi. Annem odamdan çıktıktan sonra şövalye yatağın altından çıktı, bana baktı: “Neredeyim ben” dedi. “Gerçek dünyadasın” diye karşılık verdim. “Gerçek dünya mı?” diye sordu “Evet, sen benim kütüphaneden aldığım bir kitaptan çıktın” dedim. “Kütüphane mi, o da ne?” dedi şövalye. Saatime bakarken “Boş ver” dedim, okula geç kalıyordum ama bu şövalyeyle nasıl başa çıkacağımı da bilmiyordum. Bu olanları anneme söylememin doğru olup olmayacağını kestiremiyordum. En sonunda kitapla birlikte şövalyeyi kütüphaneye götürmenin en iyi seçim olacağını düşündüm.
Yoldan geçerken insanlar etrafı hayret içinde izleyip konuşan şövalyeye şaşkınlıkla bakıyorlardı, sonunda kütüphaneye ulaştık ve kapıyı açtım. Gördüklerim beni hayret içinde bıraktı, kitaplar yerlerdeydi ve kütüphane okuduğum kitapların karakterleriyle doluydu. Şövalye neden durduğumu anlamak için omzumun üzerinden içeri baktı, bakmasıyla kılıcını çekip içeri dalması bir oldu “Canavar!” diye bağırarak resepsiyonun üzerindeki ejderhaya hamle yaptı. Ejderha kuyruğuyla şövalyenin karnına bir darbe indirdi ve şövalye acı içinde yere yığıldı: “Bunu ödeyeceksin seni pis yaratık” diye bağırdı. Resepsiyonun arkasından gelen sesler duydum ve baktığımda orada kütüphane görevlisini gördüm. “Burada neler oluyor?” diye sordum. Kütüphane görevlisi yakama yapıştı ve “Olan oldu, kitapların yazıları yok oldu” dedi. Bunun nasıl olabileceği ile ilgili hiçbir fikrim yoktu, kütüphane görevlisi anlamadığımı anlamış olmalı ki yerde duran bir kitabı alıp bana gösterdi: “Bak, görüyorsun işte” dedi kitabın sayfalarını göstererek, “Bu kitabı daha geçen hafta okumuştun” dedi. Kitabı elime alıp kapağına baktım, evet gerçekten de geçen hafta okuduğum kitaptı, kitap bir ejderhanın hayatını anlatıyordu. Kafamı kaldırıp resepsiyonun üzerinde duran ejderhaya sonra kitabın kapağındaki ejderhaya baktım. “Bu olamaz” diye fısıldadım. Kütüphane görevlisi “Oldu bile, kitaplardaki yazılar yok olduğu için kitapların karakterleri kitaplarından çıkmak zorunda kaldı” diye karşılık verdi. Sonra yanındaki askılıktan montunu alıp kapıya doğru yöneldi. “Nereye gidiyorsun?” diye seslendim. “Bilge kişinin yanına” diye cevap verdi kütüphane görevlisi. Tam kapıdan çıkacaktı ki koca bir trol gelip önünü kapattı: “Buranın nere olduğunu açıklamadan hiçbir yere gitmiyorsun” dedi. Bütün karakterler hep bir ağızdan trolün sözlerini onayladılar. Kütüphane görevlisi “Açıklayacak zamanım yok eğer çabuk davranmazsak sonsuza kadar burada kalacaksınız” diye cevap verdi. Karakterler kafa kafaya verip bir süre konuştular, nihayet trol “Olabildiğince çabuk kitaplarımıza dönmek istiyoruz, bu yüzden size yardım edeceğiz” dedi.
Kütüphane görevlisi ile ben resepsiyonun üstündeki ejderhanın sırtına bindik ve yola koyulduk, çok yükseklere çıktık ve bir süre sonra dümdüz ilerlemeye başladık, tam nereye gittiğimizi soracaktım ki bir anda dalışa geçtik, bulutlar yüzünden yeri göremiyordum ama birkaç dakika sonra bir baraka gördüm. Ejderha bizi barakanın kapısında bıraktı, kütüphane görevlisi kapıyı sert ve hızlı bir şekilde çaldı. Kapıyı yaşlı bir adam açtı, bizi görünce yumuşak bir ifadeyle güldü ve bizi içeri davet etti. Kütüphane görevlisi olanları yaşlı adama anlattı, yaşlı adam kafasını sallayıp gülümsedi sonra duvara yaslı duran değneğini alıp havaya kaldırdı, bir ışık patlaması oldu. Gözlerimi açtığımda yatağımda yatıyordum, doğruldum ve saate baktım, saat 7 idi annem bana uyanmam için sesleniyordu.