Çok eski zamanlarda, küçük ve bir o kadar da zeki bir kız yaşarmış. Kızın adı Selin’miş.
Selin’in annesi hasta olduğu için on bir yaşında, annesine bakmak için bir iş bulmak zorunda kalmış. Bir gün Selin iş ararken yaşlı bir adam görmüş. Adamın hiç parası olmadığı için sokakta aç, susuz ve yaşlı bir halde yattığını görmüş. Selin bu adamı görünce çok üzülmüş ve yardım etmek için yanındaki bir parça ekmeği ona vermiş. Yaşlı adam bunu gördüğünde, “Çok teşekkür ederim kızım,” demiş.
Ancak yaşlı adam ekmeği almak üzereyken etrafındaki herkes donmuş gibi durmuş. Selin önce biraz şaşırmış, trafik olduğunu sanıp arabaların ve insanların durduğunu düşünmüş. Fakat durum öyle değilmiş. Aslında yaşlı adam, etrafındaki herkesi dondurmuş, ve Selin’in gözlerinin içine bakarak şunları söylemiş: “Sen Selinsin, uzun zamandır seni arıyordum. Bir gün buraya geleceğini biliyordum ama bu kadar hızlı geleceğini düşünmemiştim.”
Selin şaşkınlıkla, “Sen kimsin? Nereden biliyorsun beni? Ayrıca ismimi nasıl biliyorsun?” diye sormuş. Adam hemen sözünü kesmiş ve “Benden korkmana gerek yok, ben senin kardeşinim,” demiş. Selin, alaycı bir şekilde gülerken, gerçekten kardeşi olduğunu anlamış.
Selin, “Benim hiç kardeşim yok,” demiş. Daha sonra, “Şu anda beni tutuyorsunuz, annem hastalandı, onun için iş arıyorum, hızlıca gitmem lazım.” demiş. Birkaç dakika sonra, kendisini bir çiçek vazosunun içinde bulmuş. Buraya nasıl geldiğini hiç anlayamamış ve hemen annesini aramaya çalışmış fakat yanında telefon olmadığını fark etmiş. Arasa bile annesinin açmayacağını biliyormuş.
Tam tamına bir saat o vazonun içinde sıkışmış. Hiç kimse onu duymuyor ve görmüyormuş. Bir süre sonra çok korkmaya başlamış ve bağırmış: “Yardım ediiiinnnn!” diye. Tam altı dakika sonra, bir uçak sesi duymuş, uçağın iniş sesi ve tam o sırada annesinin sesini duymuş. Annesi ona “Kızım geldik, kalk, kızım,” diye seslenmeye başlamış. Daha sonra fark etmiş ki annesi hasta değilmiş ve uçakta yurtdışına seyahat ederken iniş yapmışlar.