Devletler bizim düzenimiz için varlar. En azından ülkelerin üst düzey yöneticileri buna inanmamızı istiyor. Otoritenin yokluğu bu güçleri nasıl etkilerdi peki? Kurallar insanları hizada tutmaya gerçekten işe yarıyor muydu?
Doğduğumuz andan itibaren kurallar bize hükmeder. Kurallar ve onları koyanlar bizi yönetir demek daha doğru olur. Neticede doğru ve yanlış kavramlarını toplum kararlaştırır ve toplumu da güç ve para sahipleri yönlendirir. Para ve güç, savaş ve zincirleme dediğimiz toplum aslında bence iktidar sorunları. Güç ve paranın olmadığı bir dünyada ne fakir olur ne zengin. Kimse dengini yönetemez. Dengini yönetmeye çalışmak demek saf kaosa sebep olur. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu gibi. Şehzadeler kendi öz kardeşlerini taht için öldürüyorlardı.
Devletlerin olmadığı bir ortamda da camia kendi refleksini geliştirecektir. Mesela kabahat işlendikten sonrasında onu cezalandıracak bir mekanizma olmadığı için camia suçun kökenini yok etmeye çalışacaktır. Tıpkı hastalıklı bir insan bedeni iyi mi mikropla savaşırsa, hastalıklı camia da kendi içerisindeki dengesizlikle savaşacaktır. Halbuki insan kendi iç dinamiğiyle savaşmak yerine bir otorite kurup o otoritenin düzenine bırakmıştır kendini. Bir otorite olmadan hakkaniyet terimini geliştirememiştir. Otoritesiz bir düzenin varlığına razı gelen insanların mücadelesi cevabında da onları oyalamak için demokrasi, kendi kendini idare etme şeklinde kavramlar geliştirmiştir. Üstün insan bu aldatmaca kararı hiçbir vakit kabuğunu kırıp filizlenememiştir.
Aslında bu konseptte ne olurdu fikrini en canlı yaşatabilecek film serisi 2013 yapımı Arınma Gecesi’dir. Filmlerin konusu 12 saatliğine tüm suçlar serbest olsa neler olabileceğini alıyor. Bu en gerçekçi senaryolardan birisi zira yetkililer var oldukça neyin yasal neyin yasal olmadığı sunulur. Yasaları devlet ve egemen güçler şekillendirir. Suçlarda yasaların oluşum ağacının dalı gibidir. Neyin sun olup neyin suç olmadığını yetkililer belirler.
Devlet kavramı olmasaydı onu korumakla yükümlü ve devlet sınırlarında çalışanlar da olmazdı. Kimse eşit durumda olduğu birisi çalışmayıp her istediğini yaparken kendisine o işi laik görmez. Bu durumda halk ne eşit muamele görürdü ne de birliktelik olmazdı. Kaos hüküm sürer ve otoritede kimse olmadığından o kişileri cezalandıracak kimse olmazdı. Eğer birisi cezalandırmaya çalışırsa bu zaten şu anda düşünmeye çalıştığımız duruma aykırı olurdu.
İnsanların hayatını sürdürebilmesi için her ne kadar kabullenmek istemesek de bir hiyerarşi olmak zorunda. Bir güç piramidi olmak zorunda. Kimse iş yapmaz ve kendi yapmak istediğini yapar. Düzenin olması için kısıtlamalar olmalıdır. Kısıtlamalar bizi belirli bir rutine zorlar. Bu rutin bizim tüm ömrümüzü oluşturur. Bir güç kavgası, iktidar kavgası oyuncaklarıyla oynayan bir çocuğun oyuncaklarına hangi kıyafetli giydirsem sorusunu anımsatıyor bana.