Kendi sonunu hazırlayan varlıklar… Biz değil miyiz onlar? Göz göre göre dünyayı zehirleyenler ya da yaşama sıkı sıkı tutunanlar. Yaşanabilir bir dünya bizim elimizde değil mi?
Her nesilde mevzubahis olmuştur çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakmak. Bunun sadece optimist insanlar tarafından başarılabileceğini düşünmüyorum fakat bütün dünya bir araya gelirse neden olmasın? İstediğimiz dünyayı elde etme şansımız hala var. Yeter ki isteyelim. Yeter ki o dünyaya kavuşma arzusunu içimizde yeşertelim. Bunu herkese aşılayalım.
Sanayileşme birçok yeniliği de beraberinde getirdi. Dünya çapında nice gelişmeler sağlanmış olsa da kirlilik başa çıkılamayacak bir şekilde etkinliğini gösteriyor. Aslında bunun kontrolünü sadece biz sağlayabiliriz yani insanlar. Herkesin düşlediği dünyanın maddelerinin başında temiz hava olduğunu düşünürsek neden bunu gerçekleştirmiyoruz? Kim istemez ki temiz havayı solumayı, dilediğince temiz havayı ciğerlerine doldurmayı?
Tasarruflu olmalıyız diyoruz ama sadece lafta kalıyoruz. Aslında istediğimiz dünyayı elde etsek bile tasarruf yapmayı bırakmamalıyız. Sonuçta her kaynağın da bir sonu var aynı bizim hayatımız gibi. Her şeyi yerli yerinde yeterince kullanmak gerek. Ne demişler azı karar, çoğu zarar.
Suyumuz tehlikede. Temiz su bulmak oldukça zorlaştı ve suyumuz günden güne azalıyor. Suyun bir sınırı olmasaydı ve her musluğu açtığımızda berrak bir suyla karşılaşsak ne güzel olurdu değil mi? Hayalimdeki dünyada durum işte tam olarak böyle. Okyanuslardaki, denizlerdeki canlıların soyunun tükenme tehlikesi yok; insanlar istediği her an temiz suya ulaşabiliyor. Kulağa biraz imkansız gibi gelse de hayal etmenin ucu bucağı yok.
Herkesin kafasına kazınmış bir görsel vardır. Ortada bir dünya ve etrafında el ele tutuşmuş dünya çocukları. Tek kelime ile açıklamak gerekirse eşitliği temsil eder, ne kadar eşit ve adil bir dünyada yaşamasak da. Her zaman herkesin eşit kabul edildiği bir dünyayı hayal ediyorum. Evet, ben her zaman insanların eşit görülmesinden yanayım özellikle de çocukların. Çünkü insan neyin güzel veya çirkin olduğunu, kendinin diğerlerinden hangi açıdan farklı olduğunu çocukluğunda öğrenmeye başlıyor. Aslında böyle bir ayrımı çocuklara toplum empoze ediyor. Renk, din, dil, ırkımızın farklı olması neyi değiştiriyor ki? Sonuçta hepimiz insan değil miyiz? Bizi bu farklılar güzel kılıyor. Bizi biz yapan bu farklılıklar. Eğer değiştirilecek bir şey varsa bu da toplumun düşünce tarzı olmalı. Bunu da ancak aldığımız eğitim ile değiştirebileceğimizden yanayım. Nelson Mandela’nın da dediği gibi “Eğitim, dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silahtır.”