Yaşamın Ta Kendisi

Çoğumuzun ortak bir noktası var: okula gitmek. Hepimizin hayatının çok büyük bir kısmı okul sıralarında ter dökerek geçmemiş midir?  İstesek de istemesek de yıllarca gittiğimiz ve hayatımızı adadığımız, belki evde durduğumuzdan çok daha fazla vakit geçirdiğimiz okulların hep bir amacı olduğuna inanırız. Peki nedir okulların amacı, alanlarımıza yönelik teknik bilgiler öğrenmek mi, sosyal bir çevreye sahip olmak mı, sınırlarımızı zorlayarak çalışmaya ısınmak mı?

En temelinde okulların amacı bizleri hayata hazırlamak. Elbette bu süreçte de çok fazla bilgi, donanım yüklemesi yapılmak zorunda. Aslında çoğu okul bu konuda oldukça başarılı, öğrencileri soracağınız sorulara çok kısa bir sürede doğru cevabı verebilecek nitelikteler. Aynı zamanda okul arkadaşlıkları ve katıldıkları sosyal etkinlikler de okul anlarına tat katıyor. Farkında olmadan hayatlarında çok şey değişiyor ve artık okul sonrası yaşama hazır olduklarını düşünüyorlar.

Oysaki “yükleme” odaklı okullar öğrencileri okul sonrası döneme yeterince iyi hazırlamıyor. Tüm bilgileri altın bir tepsiyle onlara sunarak onlarda hayata dair yanlış kanılar oluşmasına yol açıyor. Öğrenciye mezun olunca her şey onun ayağına gelecekmiş algısını aşılıyor ve öğrenci de gerçekle yüzleşince büyük bir şok ve hayal kırıklığı yaşıyor. Bunun yanında özellikle ilkokul döneminde okulların yaptığı en küçük hatalar bile bizlerin kaderini değiştirebiliyor. Bir çocuğa abeceyi, sayılarla işlemleri göstermeden önce kendilerini sevmelerini, mutlu olmak için neler yapabileceklerini, toplumda yaşamanın gerektirdiklerini öğretmek çok daha doğru. Ama maalesef bunları sadece hayat bilgisi dersinin içinde üstünde durmadan geçince şu anda dışarıda gördüğümüz tabloyla karşılaşıyoruz. Çok sayıda insan birbirine nasıl davranması gerektiğini bilmiyor, toplumdaki rolünden bihaber insanlar dolaşıyor, hatta kimilerine yasakları çiğnemek havalı geliyor. Dolayısıyla toplumda düzeni sağlamak da günden güne zorlaşıyor. İşte bunun sebebini okullarda verilen eğitimlerin yeterince doğru olmamasına bağlıyoruz.

O zaman neden okullar olması gereken eğitimi vermiyor? Bunun en başlıca sebepleri öğretmenlerin niteliği, eğitim sistemi ve öğrencilerin tutumu. Sadece bilgi vermeyle yükümlü olduğunu düşünen bir öğretmen, ezbere dayalı bir sistem ve kendini geliştirmeye kapalı olmakta ısrarcı olan öğrenciler… Bu koşullarda zaten verimli bir eğitim verilmesi düşünülemez. Ayrıca ailenin “Eğitimi okul vermeli.” ve okulun da “Eğitimi verecek taraf aile olmalı.” düşüncelerinin çakışması bu tabloyu oldukça iyi açıklıyor. Özetle okul bazı şeyleri aileden beklediği için vermesi gereken temel şeyleri kısıtlıyor ve öğrenciyi eksik bırakıyor.

Peki tamamen umutsuz bir durumda mıyız? Bence değiliz. Çünkü okula gitme oranı arttıkça bilinçli birey sayısı da artıyor. Her ne kadar okullarda verilen eğitim hayata hazırlama konusunda eksik kalsa da “hiç yoktan iyidir” mantığıyla hatırı sayılır ölçüde kişiyi günümüzde “hazır” görmek mümkün. Kısacası içinde bulunduğumuz durum çok da iç karartıcı değil.

Sonuç olarak okullarda verilen eğitimin bizleri hayata yeterince iyi hazırlamadığını görüyoruz. Aksi takdirde çok daha güzel bir dünyada yaşıyor olacağımız aşikar. Yalnız, eğitimden almak istediğimiz verimin ne olduğunu burada kendimize sormamız gerekiyor. Kim bilir, belki de eğitimden beklentimiz veya olaya bakış açımız yanlıştır. Belki de okulu yaşama hazırlık olarak değil de yaşamın ta kendisi olarak görmemiz gerekiyordur.

(Visited 86 times, 1 visits today)