Shakespeare yazılarının gerçekçiliği ile bilinir ve tarihe adını altın harflerle kazıyan yazarlar arasında yer alır. Şiirin asıl teması insanın yaşam oyununda nihai kaybeden olmasıdır. Hayatı, kuyruklu yıldızların gidişatlarını ve insanların eylemlerini, bir oyun yerine koyarak izleyenlere yaşatır. Ancak bazı çok ciddi rolleri anlamak, bunları oynayanların hayata başka gözlerle bakmaları gibi kolay ve basit gerçekleşmez. Rollerin sahipleri nitelikli bir şekilde oluşturulmalıdır.
Geride kalanlar kendi yollarını takip eder, senaryoları göz ardı eder ve maskeleri çıkarırlar. İzleyicilere ‘performansları’ ile vay haline dedirtirler. İnsanlarının bu geniş türleri bencil ve özverili olarak ikiye ayrılabilir. Bir kimliğe sahip olanlar ve sürekli maske takarak gizlenenler. Bir bireyin bencil olabilmesi için önce bir benlik duygusuna sahip olması gerekir. Kendi zihniyle rahat olan, sadakatle kendi ahlaklarına dayanan ve kendi standartlarına göre yaşayan insanlardır bu kişiler. Yani ‘bencil’ kelimesi çoğunlukla bireyi başkalarına karşı ilgisiz ve yalnızca kişisel tatmin arayan aşağılayıcı bir ifade olarak kabul edilir. Öte yandan bencil diye adlandırdıkları karakter onları tanıyan biri olabilir ise seyirciler tarafından sevilirler. Gerçekten bencil bir kişi, başkalarının onayını elde etmek için daha azına razı olmayıp bütünlüğünü feda eden kişidir. Bu nedenlerden dolayı bencil erkekler ve kadınlar genellikle dünyanın ‘sahnesinde’ kendini beğenmiş ve inatçı karakterler olarak kabul edilir. Ayrıca performansları doğal ve gerçekten ifade edildiği için en güçlülerde onlardır.
Dünyanın sahnesinde performanslarını satmak için kendi arayışı içinde, kalın makyaj ve aydınlatmaya ihtiyaç duyan özverili oyuncular da bulunur. Bunlar, sürekli olarak izleyicilerin avantajlarından yararlanmaya çalışanlardır. Özverili olarak kişiliklerde şaşkın bir delik vardır ve bunu başkalarının onayı ile doldurmaya çalışıyorlardır.
Her oyuncu hayatı boyunca yedi rol oynar. İlk aşama, annesinin kollarında çaresiz bir bebek olmasıdır. İkinci rolde istemeden okula salyangoz gibi giden bir çocuk. Üçüncü aşama, sevgiyi aramak, hissetmek ve yaşamak geliyor. Genç yaşta insan enerji ve güç dolu olduğundan aradığı sevgiyi bulmak için her şeyi yapabilir. Neşeli yapım ve neşeli şarkılarla dolu yaşamın bu kısmı çabuk geçer. Ardından dördüncü aşama göz açıp kapayıncaya kadar gelir. Burada insan geçici ve kısa ömürlü olsa bile şöhret istemeye başlar. Bunun için hayatını tehlikeye atarak elinden ne gelirse yapar. Beşinci rol orta yaşlı bir insandır. Karnı yuvarlaklaşmaya başlamış ve yavaş yavaş yorulduğunu hissetmiştir. Altıncı çağda, insan çok zayıf olur bedeni ve ruhu yaşlanmaya başladığını hisseder ve bu olay dizisi beraberinde kalıcı şeyler getirir. Dişlerinin kaybından dolayı sesi açıklığını yitirir ve söylenenlerin aksine çevresindekiler tarafından daha az dinlenmeye başlar. Dinlense dahi inanılırlığını yitirmiş durumdadır. Son aşamada ise insanın durumu giderek mutsuzlaşır. Şimdi çok yaşlı ve zayıf bir bireydir. Hiç bir ilişkisi yoktur. Tümünü kaybetmeye başladığı dişler, gözler, tat ve daha doğrusu her şey avuçlarından kayıp gider. Bütün yaşamı gözünün önünden geçer. Artık birey o geçmiş hayatında var olan başarılarıyla övünebilir lakin hayat insan için sırf zaman kaybı gibi hissettirir.
Shakespeare, bu dünyada geçirdiğimiz kısa hayatın, yakın bir gözlemimiz varsa dahi buna değmeyeceğini anlamamızı istiyor. Hayat bir gölgeden başka bir şey değildir biz ise onun karanlığındaki geçici yolcularız. Yani hayatımızı cesurca ve hevesle harcamalıyız. Sonunda yaşadım diyebilmek için.
(Visited 68 times, 1 visits today)