” Profesör İlker 12.Laboratuvar 3. Bölümden bekleniyorsunuz. “
Saatimi baktım sabahın beşiydi. En son ne zaman uyuduğumu hatırlamaya çalıştım. Cevap bulamayınca laboratuvara doğru ilerlemeye başladım . Kesinlikle mesleğimden nefret ediyordum.Her zaman bir bilim insanı değil bir ressam olmak istemiştim . Kardeşim, Jakob hastalığından dolayı hayatını kaybedene kadar. Ölümcül bir hastalıktır Jacob. Zaten o gittikten sonra her gün ben de yanına gitmek için dua etmeye başlamıştım . Ama daha vaktim vardı . Jakob hastalığının ilacını bulmadan ölmeyecektim. Bu yüzden şu an buradayım . Bu yüzden uykusuz aç kalmalarım.Çok uzun süredir bu ilaç üzerine çalışıyorum . Yaklaşık beş yıldır. Ama artık çok yaklaştım . İlaç yavaş yavaş son halini almaya başladı . Tamamlandıktan sonra da huzurla gidebilirim buralardan. Bu dünyadan. Laboratuvarın kapısından girdim. 24 çift göz bana bakıyordu. Çalışma arkadaşlarım yani. Hepsinin gözleri şiş ,kıpkırmızıydı.
“Oldu. İlacınız başarılı oldu ,Profesör.”
Kendimi hiç bu kadar mutlu hissettiğimi hatırlamıyordum. Gerçi kardeşim öldükten sonra bir daha mutlu olduğumu da hatırlamıyordum ama olsun. Şimdi geriye ilacı denemesi için gönüllü bir Jakob hastası bulmak kalıyordu. Bu işin en zor kısmıydı kesinlikle . Jakob hastalığı çok yaygın bir hastalık olmaması yanında ilaç eğer başarılı sonuç göstermezse hastanın üstünde ağır hasarlar da bırakıyordu.Tabii hasta ölmeyecek kadar şanslıysa. Bu yüzden ilaç son haline gelene yani bugüne kadar hiçbir gönüllü razı olmamıştı.Telefon bilgileri bulunan hastaları aramak için odama gittim .
İlacın bulunduğu günün ardından iki ay geçti . Teker teker bütün hastalar arandı. İnternetten duyuru yapıldı. Uluslararası hastanelerle iletişime geçildi ama kimse gönüllü olmayı kabul etmiyordu. Tam laboratuvardaki odamda oturmuş hastaları tekrar aramaya başlayacakken kapım çalındı.
“ Girebilirsiniz.”
Hemen hemen benimle yaşıt otuzların ortasında bir adam girdi içeri. Sakince karşımdaki sandalyeye oturdu. İçi içine sığmıyordu. Onun gözlerinde kendimkilerde hiçbir zaman göremediğim şeyi gördüm tam o an : yaşam sevincini.
“Ben gönüllü olmak istiyorum.”dedi .
Sanki büyük piyango bana çıktı der gibi bir sevinçle.
İşte her şey tam o an başladı.İlaç denemeden önce hastanın başka hastalıkları var mı, ilacın etkilerini gözlemlemek için bünyesi uygun mu gibi bazı soruların cevabını almak için bir aylık kontrol süreci başladı. Bütün testleri bizzat ben yapmak istedim. Açıkçası bu kadar yaşamla dolu bir insanın riskleri bu kadar hayati olan bir ilacı neden denemek istediğini, merak ediyordum. Belki onunla konuşma fırsatım olurdu bu sayede.Çalışmalar bugün başlıyordu. Adının Mert olduğunu öğrendiğim hastayı laboratuvara doğru yönlendirdim. Bugün dünün aksine gergin olmasını bekliyordum ama dünden daha da mutluydu. Bugün de sanki çıkan piyangosunu almaya gidiyor gibi bir havası vardı.Bu adamı asla anlayamayacağım . Laboratuvara girdiğimizde onu oturması için sedyeye yönlendirirken ben de iğne tüplerini hazırlamak için masaya geçtim.
” Sakıncası yoksa size birkaç soru sorabilir miyim?” Dedim iğneleri almak için dolabı açarken.
“Tabii .”
Sesi de tam kendisi gibi neşe doluydu.’
“Bu kadar fazla riskli bir ilacı neden denemek istiyorsunuz ?”
“Anlayamazsınız .”
Kesinlikle bu cevabı beklemiyordum.
“Neden öyle düşünüyorsunuz?”
“Ölmek için gün sayan biri yaşamak için ölmeyi göze alan birini anlayamaz.”
O günden sonra bir daha bu konuyu açmadım.Testlere devam ederken daha çok onun hayatıyla ilgili konuşmaya başladık. Evli değildi. Tam ondan beklenecek bir şekilde bütün hayatını insanlara iyilik yapmaya adamıştı. Düzenli olarak gönüllü derneklerde çalışıyor , yüklü miktarda para bağışı yapıyordu. Mesleği de kalp cerrahıydı. Tabii ki bu işi de insanlara faydası dokunması için yapıyordu.Benim aksime. Artık testlerin bitmesine iki gün kalmıştı. Yine her zamanki gibi büyük bir gülümsemeyle laboratuvara girdi.
“Bazı şeyleri hatırlayamıyorum.” dedi. Hastalık belirtilerinden ilki başlamıştı : unutkanlık. Ama gözlerindeki yaşama sevinci silinmemişti. İşte o an anladım onu ; hayatı, yaşamayı o kadar çok seviyordu ki yaşamak uğruna hayatını ortaya koyuyordu.O an bir karar verdim . İlacı kendi üstümde deneyecektim . İşe yarayıp yaramadığı gözlemlenemeyecekti ama en azından başarılı olmazsa ben ölecektim o değil. Onun gibi yaşam dolu bir insanın ölmesindense ölmek için gün sayan birisinin ölmesi daha iyiydi. Artık testlerin hepsi tamamlanmıştı. Ama o ilacı o değil ben içecektim. Sessizce laboratuvara gittim. İlacı küçük bir bardağa doldurdum. Tam içececekken Mert odaya girdi.
Gözleri hafif doluydu, benimkiler gibi.Elimden bardağı aldı.
“Eğer ölürsem sen yaşayacaksın tamam mı? “dedi ağlamaklı bir tonla. Hafifçe başımı salladım. Tek nefeste içti. En son o zaman gördüm onu. Sonrasında ben onun için yaşadım, o benim için öldü. Birisi bana böyle bir şeyin olacağını söyleseydi imkansız derdim.