En son ne zaman gün ışığı gördüm kendim bile hatırlamıyorum. Yatağımda öylece uzanıp saatlerce öyle kalmak bana daha cazip geliyor, telefonuma bakacak enerjim bile yok. Sadece öylece uzanıp tavanı izlemek istiyorum. Bu nedenle gün ışığı görüp görmemiş olmam da pek umrumda değil.
Tabii ki ihtiyaçlarımı gidermek için yatağımdan kalktığım oluyordu fakat bu ‘ihtiyaçlarım’ lavaboyu kullanmaktan ibaret. Annemle beraber yaşadığım için yemeğim ve suyum hep yanımda hazır oluyor ve bunun değişmesini istememe sebep olacak herhangi bir şey de yok. Günlerim böyle geçmeye devam edecek.
Birden odama birinin kapıyı tıklatmadan ani girişine şahit oldum. Oh. Annem tabii ki. Başka kim olacak?
— Ben geldim!
— (…)
— Oh hadi ama! Bir merhabacık da olsa bir şeyler söylesen…
— Mhh. Merhaba. Lütfen bir dahakine sakın odama kapıyı tıklatmadan bir adım daha atma.
— Pardon, pardon bu kadar çıkışmanın bir anlamı yok! Çok heyecanlıyım sadece. Sana bir şey getirdim, umarım ki benim kadar heyecanlanırsın görünce!
Ne getirmiş olabilir ki?
— Bir saniye… Görebil diye yanına taşıyayım.
Umarım bu televizyonda görüp aldığı şapşal şeylerden biri değildir.
— Veee, ta da!
Yatağımın başucuna koyduğu kutuya öylece baktım. Ne olduğunu kavrayamadığımda cevabı hızlı oldu.
— Ne bakıyorsun öyle? Aç hadi!
Somurtkan bir ifadeyle yüzüne baktım. Umarım, neredeyse olmayan, enerjimi harcamaya değer bir şeydir.
Biraz homurdanarak da olsa kutuyu açtım, daha doğrusu açmaya çalıştım fakat kollarım koli bandını yırtmaya ve ellerim kutunun ağzını kavrayacak güce sahip değildi.
— Tamam tamam. Bırak ben açayım.
Yüzündeki parlak gülümseme yavaşça bir tebessüme dönüştü. Benden bir şey beklemesi bir hataydı zaten.
— Bunu birinin önerisi üzerine aldım. Sana yardımcı olacağını söyledi.
Yavaşça bahsettiği şeyi kutudan çıkarışını izledim.
— Bahsettiğim kişinin dediğine göre, kendini geliştiren yapay zekaya sahip bir robotmuş. Ben yokken yanında konuşacak biri olsun istedim.
Kucağıma iteklediği robota dik dik baktım. Hoş bir dış görünüşü vardı. Kardan adamını andıran şekli ve karamel renginde iri gözleri vardı. Vücudunun alt kısmında sarı yıldızlar ve kafasında bir insanı andıracak biçimde şekillendirilmiş, metalden sarı ve turuncu renklerin karışımından saç vardı. Sanki fabrikada değil de birinin garajında yapılmış hissiyatı yaratıyordu. Belki gerçekten de öyleydi ve annem kişinin adını vermek istemediğinden ‘aldığını’ söylüyordu. Bunların hepsi tahmindi tabii ki.
— Kırmızı burnuna basarak aktifleştiriyorsun. Söyleyeceğim bu kadardı, umarım beğenmişsindir. Seni yalnız bırakayım da dilediğin gibi kurcala. Bir şey olursa bana seslenebilirsin
Ve bunu dedikten hemen sonra alnıma bir öpücük kondurdu, elinde boş kutuyla sakin hareketlerle odamdan çıkışını izledim. Çıkarken kapıyı çarpmamaya özen gösterdiği hissiyatını aldım.
Kendimi, oturma pozisyonundan tekrardan uzanma pozisyonuna geçtim. Yüzümde acı tatlı bir tebessüm oluştu. Sonunda şu bana zerre yardımı olmayan terapi seansları dışında, benim için bir şeye para ödemesi, az da olsa beni sevindirdi. Gerçekten para verdiyse tabii.
Elime aniden tıkıştırdığı şu kolumun yarısının boyutunda bu küçük şeye merakım,az da olsa, vardı fakat şu anda tekrardan tavanı seyretmeyi ve düşüncelerime geri dalmayı tercih ediyorum. Belki yarın biraz da olsa kurcalarım…
—Bölüm-1’in Sonu—