Yaşam Sanattır

Birey kendi kendini anlamaya çalışırken ve kendini oluştururken bir sanat eserine dönüşür. Yaptığı her şey, verdiği her karar, yaşadığı her acı veya mutluluk insanın kişiliğine yeni bir şekil verir. İnsan doğduğu andan itibaren kendini bu şekilde şekillendirmeye ölene kadar devam eder. Edindiğimiz her güzel tecrübeyle ruhumuz zenginleşir, içimizdeki mutluluk artar ve edindiğimiz her kötü tecrübeyle de daha katı, belki daha güvensiz bir insana dönüşürüz. Bir sonraki kararlarımızı bu aldığımız yeni şeklimizle veririz. Okuduğumuz her kitap, izlediğimiz her film, dinlediğimiz her hikaye bize bir şeyler katar. Olgun ve dingin insan kendine en güzel şekli verebilmiş insandır.

Sanat, insanın sadece somut araçlar kullanarak ortaya çıkardığı bir şey değildir. Yaşayarak ve var olarak da durmaksızın kendini üreten insanın yaptığı, tüm sanat eserlerinden üstündür. Aslında Tanrı da insana bir sanat eseri şeklinde hayat vermemiş midir? İşte bu şekilde başlayan hayatına kişi, kendi yaşamını da şekillendirerek en son şeklini almaya çabalayarak devam eder.

Küçük bir çocukla genç bir delikanlının yaşama bakış açısı farklıdır. Bir delikanlıyla yaşlı bir bireyin bakış açısı da farklıdır. Tecrübe denilen olguyla birey zaman içerisinde kendini değiştirir.

Güzelliklere karşı sonsuz sevgi taşıyan insan yaşamına hep güzel şeyler girsin ister. Çevresi çirkinliklerle dolu biri ise ya hep güzel şeylerin özlemini taşır ya da onun da bir süre sonra ruhu çirkinleşir. Hayata bakış açımız ve yaşam tarzımız bizim kim olduğumuzu belirtir. Peki bu bakış açısını doğuştan mı elde ediyoruz? Tabii ki hayır. Doğduğumuz andan itibaren duyu organlarımızla etrafımızı algılamaya çalışırız. Suyun yüzyıllar boyunca ince ince akarak şekillendirdiği kayalar gibi tüm bu tecrübeler de davranışlarımızı değiştirmemize, duygularımıza yön vermemize neden olurlar. Bu zorlu süreçte bizim için en iyi olanı bulmaya ve benimsemeye çalışırız. Kendimiz için en mükemmelini bulduğumuzda da bunu ayrılmaz bir parçamız haline getiririz ve böylece son şeklimizi alırız. Kendini geliştiremeyen, yıllar içinde doğru değişimleri yapmayan insan sıradan ve unutulmaya meyilli olurken ,kendini gerçekten doğru şekillendiren insanlar hep dikkat çekici olmuştur. Tıpkı bir sanat eseri gibi. Bu insanlar herkes tarafından takdir edilir ve bu insanlara hep hayranlık duyulur.

İnsan hayatının en önemli sorusu ,yaşamın anlamının ne olduğudur. İnsanın hayatının kendi sanat eseri olduğunu düşünürsek ,hayatın anlamı, bu sanat eserini en iyi şekilde şekillendirebilmek olmalıdır. Böylece kişi kendi varoluşuna bir anlam ve amaç yükleyebilir. Yani aslında Erich Fromm’un da dediği gibi ”Yaşamak başlı başına bir sanattır; gerçekte insanın uğraşması gereken en önemli, aynı zamanda en güç ve en karmaşık sanattır. Yaşama sanatında insan, hem sanatçıdır hem sanatın objesidir; hem heykeltraştır ,hem mermerdir; hem doktor, hem de hastadır.”

(Visited 12 times, 1 visits today)