Yarının Sınırı

“Paraya şimdi vermezsen seni evden atacağım.” “Lütfen yarına kadar zaman verin annem parayı ödeyecek.” “ Yarın sabah ver ya da iş bitmiştir.” Tuzlu terlerim ağzımın içine ince bir şekilde girdi. Tatları iğrençti. Alnımı sildim. Kafamı toplamaya çalıştım lakin olmuyordu. Camın içine baktım, oğlum uyuyordu. İşler hiç ama hiç yolunda değildi. Son ticaret girişimim batmış, beş parasız kalmıştım. Eşim arkasına bile bakmadan bizi terk etmişti. Kafamı toplardım. “Efe, kapıyı aç! Biliyorum içerdesin.” Perde çekilmiş, kapı kapalıydı. “Efe borcunu vermen lazım!” İçeride olduğundan emindim fakat kapıyı açmıyordu. Hava buz gibiydi, hava karanlıktı. Yağmur narin bir şekilde yağmaya başladı. Eve döndüğümde yorgun ve ıslaktım. Daha da kötüsü umudum kalmamıştı. Aklıma korkunç şeyler gelmeye başladı. Kafamı salladım, oğlumu kucakladım. Düzgün bir yorgan bulamadığı için üstüne halı koyup uyuyakalmıştı. Hayat sizce adil mi?

Ev sahibi bizi evden kovarken hiçbir tepki veremedim. Haksız durumda olan bizdik. Kaybeden bizdik. Ne yapıp edip bir işe girmem lazımdı. “Baba niye taşınıyoruz?” “Daha güzel bir ev buldum da ondan.” Oğluma yalan söylemekten bıkmıştım. Sokaklarda dönüp dolaşıp ilan aradım. Metroya bindik. Gidecek tek yer kalmıştı: annemler. Annemle ilişkimiz genel olarak garipti. İkimiz de birbirimizi çok sevmezdik ama nefret ettiğimiz de söylenemezdi. Duraktan tam çıkıyordum ki bir ilan gördüm. Metrodaki anonsları yapmak için adam aranıyordu. İyi denk gelmişti çünkü insanların söylediği kadarıyla sesim tok ve gürdü. Mülakata girdim. Rahat bir şekilde işi kaptım. Eve geldiğimde annemden bir ton azar yedim. Hiçbir zaman başarılı olamadığımı, olamayacağımı söyledi. Kafamı bir aşağıya bir yukarıya salladım. Bir süre sonra çenesini kapadı. “Baba dört gündür aynı şeyi yiyoruz artık bıktım!” “Biliyorum ama bu yemek seni güçlü yapacak.” Annemin emeklilikten sonra ayırdığı para azalmış, evin kirası artmıştı. Benim işimse anca yemek almaya yetiyordu. Kafamda binbir soruyla yine aynı gün aynı duygularla işe gittim. Yine her zamanki anonsu yaparken kapımı biri tıklattı. “Anonsları yapan sen misin?” “Evet.” “Sana bu muhteşem ses için ne kadar ödüyorlar?” “Söylesem gülersin.” “Merak etme evlat. Artık harcanmayacaksın.” Beni orta kalite bir stüdyoya götürdü. Birkaç cümle okutturdu. Beğenmemiş gibiydi. “Duygu nerede?” “Böyle bir şeyi ilk defa yapıyorum.” “Önemli olan o değil. İçinde birikenleri serbest bırak.” Oğlumu, benden ayrılan eşimi düşündüm. Okumayı bitirdim. Adam beni alkış yağmuruna tuttu. “Seni milyoner yapacağım!” O an nedense babam aklıma geldi. İmkansız diye bir şeyin olmadığını iddia ederdi. Odasının kapsında kocaman bir cümle asılıydı: “Bana bir ön yargı verin dünyayı yerinden oynatayım.”

Son üç yıldır ses sanatçısıyım. Çoğu gişe rekoru kıran filmlerin fragmanlarını ben seslendirdim. Oğlumla beraber cennet hayatı yaşıyor olabiliriz. Annem benim ileride başarılı olacağımı hep bildiğini söylüyor. Tabi ki de inanmıyorum ama yine de o annem. Arada ona para gönderiyorum. Yazın lüks otellerde kaydıraklardan kayarken bazen aklıma geliyor: galiba hayat o kadar da zalim değil.

(Visited 11 times, 1 visits today)