Güneşli ve soğuk bir yaz günüydü. Günüm çok garip geçmişti. Yaz ortasında, bu kadar güneşli bir günde havanın eksilere düşmesi alışılmamış bir şeydi. Spor sahasında oynamış, çok susadığım için eve gelmiştim. Su içip üstümü değiştirdikten sonra yine dışarı çıkmak istemiştim.
Bütün arkadaşlarımın zillerini tekrar tekrar çalmama rağmen kapısını açan olmamıştı. Kapıyı açmadıkları gibi aramalarıma da cevap veren olmamıştı. İçimde kötü, boğucu bir his vardı.
Tek başıma dışarda, parkın etrafında dönmekten başka bir şey gelmedi elimden. Bu durumda bir gariplik vardı. Parkta da dışarda da kimseyi göremedim. Bu saatlerde parkta on, on beş küçük çocuk oynardı. Cıvıl cıvıl çocuk sesleri ta bizim, sitenin bahçesini görmeyen evden bile duyulurdu.
Kimsenin telefonuma cevap vermemesi beni şüphelendirmişti. Nereye kaybolmuştu bu kadar insan. Ters giden bir şeyler mi vardı. Birini bulurum diye son bir umutla sitedeki kafeye yöneldim. Mis gibi yemekler, içecekler masaların üzerinde öylece duruyordu. Ama ortalıkta kimsecikler görünmüyordu.
Kulağıma restoranın altındaki depodan yankılanan bir ses geldi. Belki biri olabilir umuduyla yavaş adımlarla merdivenin çürümüş,bakımsız basamaklarından sessizce indim. Bir yandan içimi bir korku kaplamıştı. Ya ses, insana aitse? Bu karanlık, iç karartıcı mekanda insanın ne işi olabilir ki?
Kapının soğuk koluna uzanıp yavaşça aşağı indirdim. Kapı açıldığında anladım ki ses insandan gelmiyordu. Sesin sahibi bizim kafenin maskotu civcivdi. Ortaklıkta insan benzeyen tek bir canlı yoktu.
Bütün dünya, ilk yaratıldığı andaki gibi sessizliğe bürünmüştü. Sanki biri bana şaka yapıyordu. Sanki bütün site saklambaç oynuyordu. Ebe olarak beni seçmişler, her biri bir yere saklanmıştı. Arayıp onları bulmamı bekliyorlar, ama bulmamam için de türlü türlü muzipliklker yapıyorlardı. Gerçeğin bir oyun olmadığını biliyorum. Anlamıştım ki koskoca sitede tektim.
Evet gitmeye karar verdim. Kimse olmadığına evde oynardım. Eve gitmek için bodrumdan girilen garaj kapısını seçtim. Bu yol eve daha yakındı. Niye ordan gitmeyeyeyim. Yolu uzatmak istemedim.
Binaya girmek için elimdeki kartla kapıyı açar açmaz kulağımı tırmalayan sesler duymaya başladım. “Yardım edin, kurtarın bizi! Çabuk olun! Çok zamanımız kalmadı!” gibi sözler.
Birden olduğum yerde kalakaldım. Doğru mu duyordum yoksa hayal mi görmeye başlamıştım? Sesin geldiği yere yöneldim.
Karşımda üç kapı vardı. Ortadaki paslanmış demirden, sağlam bir kapı gibi duruyordu. Doğruca ona yöneldim. Kapıyı korkarak açtım. İçerde bir salon, salonda ise sandalyeler dışında bir şey göremedim. Sağdaki kapıyı açınca da aynı şeyler gördüm. Sesin buradan geldiğini haber verdim.
Hızlı bir hamleyle kapıyı açtım. Karşımda sandelyeler dışında bir şey yoktu. Dona kaldım.
Sanki bütün dünya sessizliğe bürünmüştü de bu yardım çığlıklarını tek ben duyuyordum.
Yardım Çığlığı
(Visited 98 times, 1 visits today)