Canavarın ortaya çıkışının 92. Günü. Bu 92 günde hızla üremeye devam ediyor. Sokaklar yavrularından geçilmez halde ve bacağımdaki yaranın da çok iyiye gittiği söylenemez. Hakan yaramla olabildiğince ilgilenmeye çalışıyor ama bu hijyen koşullarında ve ilaç yetersizliğinde işi daha da zorlaşıyor. Her gün ilaç aramak için dışarı çıkıyor ya da diğerleriyle birlikte canavarı arıyor.
Küçük yavruları öldürmek sadece geçici bir çözüm oluyor çünkü her geçen saniye yeni bir tanesi daha doğuyor bu yüzden sorunu kökten çözmek için asıl canavarı arıyoruz eğer onu bulup öldürebilirsek her şey sona erecek. Bu yaralı bacağımla onlarla birlikte aramalara katılamıyorum. Kendi bir fazlalıkmış gibi hissediyorum. Umarım yakında iyileşir ve onlara tekrar yardım etmeye başlayabilirim.
Hakan’ın bana mutfaktan seslenmesiyle elimdeki günlüğü masaya bıraktım ve topallayarak mutfağa girdim.
– Ne oldu?
Bana bakmadan yemek hazırlarken cevap verdi.
-Bizim gruptan Gökalp dışarıda biraz antibiyotik ve ağrı kesici bulmuş.
Söylediğine başta inanamadım, son bir aydır hiçbir yerde doğru düzgün antibiyotik bulamıyorduk. Şaşkınlıkla cevap verdim.
– Gerçekten mi?!
– Yani çok bir şey değil ama senin işine yarar.
Bahsettiği ilaçları bulmak için etrafta göz gezdirdim.
– İlaçlar nerede?
Bunu sormamla sonunda benimle göz teması kurdu.
– Sen otur bir yere ben getiririm.
Söylediğini yaptım ve mutfak sandalyesine oturup onu beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra ilaçları getirmişti. Getirdiği antibiyotikleri içtikten sonra uyumaya gittim.
Yaklaşık bir ay sonra bacağımdaki yara tamamen iyileşmişti. Uzun bir aradan sonra arkadaşlarımla birlikte aramaya çıkabilirdim.
Ekipmanları hazırladık ve sokağa çıktık. Etraf her zamanki gibi o böceğimsi iğrenç yaratıklarla doluydu. Neyseki çoğu küçüktü. Zahmetsiz bıçak darbeleriyle anında ölüyorlardı. Aybüke bugünkü hedefimizin bir mağara olacağını söyledi. Öğrendiğime göre son birkaç aydır asıl yaratığın nerede olduğunu tespit etmek için çalışmışlar ve en sonunda bu mağarada olduğu sonucuna varmışlardı.
Mağaraya vardığımızda herkes oldukça sessizdi. Kasvetli ve karanlık olan mağarada Aybüke’nin önderliğinde bir süre ilerledik. Mağaranın derinliklerine yaklaştığımızda kulağıma ürkütücü sesler gelmeye başladı. Delirmediğimden emin olmak için fısıldayarak aklımdaki soruyu sordum:
– Sizde benim duyduğumu duyuyor musunuz?
Hemen yanımda yürüyen Hakan aynı şekilde fısıldayarak cevap verdi.
– Evet bende duyuyorum. Canavara yaklaşmış olmalıyız.
Canavara yaklaşınca uzaktan silüetini gördüm. Devasa bir örümceği andırıyordu.
Hepimiz canavarın göremeyeceğinden emin olduğumuz bir girintiye saklandık. Zaten 4 kişiydik: Ben, Hakan, Gökalp ve Aybüke. Saklanmamız zor olmamıştı.
Canavara nasıl saldıracağımız konusunda sessizce tartışırken Hakan bir anda bizi susturdu.
– Kavga etmemize gerek yok, ben yaparım. Canavarın zayıf noktasının gözleri olduğunu biliyoruz. Koşar ve bir tane gözüne kılıcımı saplarım.
Yapmak istediği şey çok tehlikeliydi, onun için korktum.
– Deneme Hakan çok riskli başaramazsın.
Bana göz kırparken gevşek bir şekilde sırıttı.
– Merak etme. Benim başaramayacağım şey yoktur.
Söylediğine gözlerimi devirmeden edemedim.
Tekrar uzun bir tartışmaya girdikten sonra Hakan’ın planını uygulamaya karar verdik.
Hakan koşarak canavara saldırdı. Yaratığın 6 gözü vardı. Hakan’ın bir gözünü yaralamasıyla zayıf düşmüştü. Bizde çok beklemeden atağa geçtik ve öldürücü darbelerle canavarı etkisiz hale getirmeyi başardık.
Sonunda her şey bitmişti. Gözlerime inanamıyordum. Yaklaşık 150 gün süren işkenceden kurtulabilmiştik.