Yapılara Can Verenler

          İnsanlar barınma, dinlenme, eğlenme, ibadet etme, depolama gibi ihtiyaçlarını yapılarla giderebilmektedir. Mimarlar, bu yapılara can veren meslek sahipleridir. Mimarlık deyince insanın aklına ilk önce bina tasarımı gelmektedir. Ancak, arazi ya da arsa üzerine yapılan fiziki yapının kırsal veya kentsel dokuya uygunluğu, insanlar için yaşam alanı öngörmesi mimarlığın önemli unsurlarını oluşturmaktadır.

         Günlük yaşamda konutların yanında, askeri binalar, havaalanları, otogarlar, alışveriş merkezleri, yollar, parklar, devlet kurum binaları başta olmak üzere, toplumların yaşadıkları yerlerin tamamı mimarların çalışmalarının sonucudur. İnsan ihtiyaçları ve alışkanlıkları zaman içinde değişmektedir. Bu değişikliklere göre mimar yapılara sürekli bir boyut kazandırmaktadır. İnsanların ihtiyaçlarına uygun yapılar, yaşam alanı tasarımıyla mümkün olabilir. Bunun için mimarlar bireylerin istekleri, sosyal çevre ve resmi kurumlarca konulan kısıtlar gibi hususları dikkate almak zorundadırlar.

         Sıkıcı tanımları bir tarafa bırakarak,  yabancı bir televizyon kanalının mimari tasarımla ilgili programında gördüklerimi paylaşmak istiyorum. Ev satın almak isteyen insanlara bütçelerine uygun belli sayıda ev gösteriliyor. Bu evler genellikle onarıldıktan sonra kullanıma hazır hale getirilecek evlerden oluşuyor. Evlerin hangi yılda yapıldıkları, çiftlik evi mi, şehir merkezinde mi olduğu, okullara, alışveriş merkezlerine, kiliseye, iş yerine, denize, göle, hastanelere uzaklığı, komşuların kimler olduğu gibi özellikleri anlatılıyor. Kendisine sunulan seçeneklerden en uygun evin seçilmesiyle birlikte ilk aşama tamamlanıyor. Mimar, evi alanlara evde hangi değişiklikleri yapacağını bir simülasyonla gösteriyor. Bunu yaparken, kişilerin sevdikleri renkler, yapılan değişikliklerin tamamen modern ya da geçmişin izlerini taşıması, çocuklar için evin içinde ya da dışında oyun alanları yapılması, banyonun, lavabonun, merdivenlerin, zeminlerin, aydınlatmada, evin dekorasyonunda kullanılan malzeme ve eşyaların tasarımında evi alanların düşüncelerinin alındığı ancak mimarın tarzının da yansıtıldığını görüyorsunuz. Evin fiziki yapısı alanların yaşam tarzlarındaki önceliklerine göre şekillendiriliyor.

          Alınan evin yapılış yılındaki hali ile yeniden tasarlandıktan sonraki hali farklı yaşam biçimlerini gözler önüne seriyor. 1910 yılına ait bir evin mutfağı, banyosu, odaları, salonları, merdivenleri, döşemeleri aydınlatmaları, boyası, malzemeleri o dönemi ve yaşam biçimini ifade ediyor. Yeniden tasarlanması için yapılan her şey başka bir yaşam biçimi için şekillendiriliyor. Kimi mutfağında beton tezgahı tercih ederken kimisi mermer ya da ahşap tezgahı tercih edebiliyor. Bir başkası, dedesinin ahırından sökülen tahtalardan yapılan mutfak tezgahını gördüğünde mutluluk gözyaşları dökebiliyor. Tavana yerleştirilen, geçmişin izlerini taşıyan ve hiçbir işlem yapılmadan konulan bir kirişin geçmişle gelecek arasında kurulan bağa dönüştüğü hissedilebiliyor. Gelecek konukları düşünerek, onların sevebilecekleri eşyalarla döşetilen bir odanın sosyal bağları sağlamlaştırdığını anlayabiliyorsunuz. Tüm ailenin birlikte oturabileceği, yemek yiyebileceği şekilde tasarlanan bir ev sizi ailenizle birlikte orada bir ziyafete davet edebiliyor.

        Sonuç olarak mimar fiziki bir yapı yapmıyor. İçinde insanın bulunduğu, fiziki çevresini ve sosyal ilişkileri birlikte ele alan bir yaşam alanı oluşturuyor.

 

Kaynakça: https://www.haikudeck.com/places-around-town-education-presentation-duRALjEOv5

http://nicoohlalablog.blogspot.com/2018/03/

(Visited 64 times, 1 visits today)