Yapbozumun Kayıp Parçası

Geri dönüyorum, başladığım yere geri dönüyorum. Tam on yıllık yoğun ve sıkıcı iş hayatımdan sonra, çok hasta bir şekilde evde beni bekleyen babama, mahalleme geri dönüyorum. En erken uçak bileti ile Ankara’ya gidiyorum.

İki gün önce uzun zamandır halini bile sormadığım ablam beni aradı. Babamın hasta olduğunu, tek başına bunları kaldıramayacağını, söyledi. O kadar suçlu hissettim ki… Para ve şöhretin içinde ablamı, babamı, yeğenlerimi hepsini unutmuştum.

O an iyi biri olmaya karar verip bir uçak bileti aldım. Ben onların tek umut kaynağıydım, onları bu çaresizlikten kurtarabilecek tek kişi bendim. Hızlıca valizimi hazırladım, çocuklarıma olanları anlattım. Onlar benim gibi değillerdi, teyzeleriyle, dedeleriyle hep konuşurlardı. Havaalanına kadar benimle geldiler. Onlara uzaktan son kez el salladım ve büyük kapıdan içeri girdim.

Uçak yolculuğu yaklaşık bir saat sürmüştü. Uçaktan inip valizimi aldıktan sonra çıkış kapısına doğru yöneldim. Kapı aralandığında karşımda uzun zamandır görmediğim ablamı gördüm. Aylardır konuşmadığım ablam bana öfkeyle değil de şefkatle bakıyordu. O an yapmak istediğim tek şeyi yapıp ablama doğru koştum ona sarıldım.

Eve gidiş yolunda ablam babamın çok ateşi olduğunu, hep beni sorduğunu ve çok halsiz hissettiğini söyledi. O an istemeden de olsa ablamın lafını kesip daha önce onların yanında olmadığım için özür diledim. Ablam bana baktı, gözleri doldu ve bana “Buradasın ya, üzülme artık.” dedi.

Evin kapısına geldiğimizde ablama bir işim olduğunu, onun içeri girmesini benim on dakika sonra geleceğimi söyledim. Ablam elini omzuma koydu ve valizimi alıp içeri girdi. Ben içeri girmeye hazır değildim, babamı o halde görmeye hiç hazır değildim. Annem bizi uzun zaman önce bırakmıştı, bizi babam büyüttü. Ona teşekkür etmemin en iyi yolu ona bakmamdı. Ama ben kaçtım. On dakika bile olsa onun o hasta haline bakmamak için kaçtım. Nereye gittiğimi bilmiyordum, tam o anda karşımdaki bakkalı gördüm. Bu bakkal ben küçükken, mahallede arkadaşlarımla oyun oynarken de  vardı. Bir an içeri girip anılarımı canlandırmak istedim fakat ben yine kaçtım. Bakkalın biraz ilerisinde bir park gördüm. O parkta ilk kez doğum günümü kutlamıştık hatta babam bana sarı, simli bir bisiklet almıştı. Ablam ise bana okumam için kitaplar almıştı. Bir an gözlerimden birkaç damla yaş düştüğünü fark ettim kendimi toparladım ve mahallenin sonundaki evimize geldim. Kapıyı çalmadan önce iki kere düşündüm ve gözyaşlarımı silip kapıyı çaldım.

Kapıyı küçük yeğenim Aslı açtı, beni görünce bana sıcak bir bakış attı ve bana sıkıca sarıldı. Onu öptüm, elimi tuttu ve beni babamın odasına doğru çekmeye başladı. Kapının önünde diğer yeğenim Tuğçe’yi gördüm. Galiba beni başta tanımadı ama birkaç saniye sonra bana yaklaştı bir tereddütle sarılmaya çalıştı. Rahat hissetmesi için ona sıkıca sarıldım. Kapıyı açınca karşımda babamı hasta bir şekilde yatakta yatarken gördüm. Koşarak yatağın yanına gittim ve babamı öptüm. O kadar sıkı sarıldık ki, sanki babam bu anı bekliyormuş gibiydi. Bütün gün onunla konuştum, hasret giderdim.

Babama doktorlar hep çare aradı, ateşini düşürmeye çalıştılar ama işe yaramadı, babamın ateşi hiç düşmedi. Doktorların çabasına rağmen babam ben oraya gittikten iki hafta sonra vefat etti. İçimde sanki bir boşluk vardı, onsuz her şey eksik gibiydi. Yine de son zamanlarımı onunla geçirebildiğim için çok mutluyum. Hatta kızlarımı bile getirdim, onlar dedelerinin son zamanlarını gördüler. Babam yapbozun en önemli parçasıydı, benim yapbozumun kayıp parçasıydı.

(Visited 37 times, 1 visits today)