Günümüzde teknolojik gelişmelerin ulaştığı zirvelerden biri olan yapay zekâ; bir bilgisayarın veya bilgisayar kontrollü robotun, genellikle akıllı varlıklarla ilişkili görevleri yerine getirme yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Bu terim sıklıkla akıl yürütme, anlam keşfetme, genelleme veya geçmiş deneyimlerden öğrenme gibi insanlara özgü entelektüel süreçlerle donatılmış sistemler geliştirmek amacıyla kullanılmaktadır.
Günümüzde yapay zeka sayesinde gerçekleştirilen yeniliklere hemen her gün tanık olmaktayız. Örneğin, Bu yıl 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın kutlama törenlerini televizyonda izlerken birden 74 yaşındaki babaannemin gözlerinden yaşlar boşalıverdi. Heyecanlandı, nefes alıp vermesi hızlandı. Kalkıp televizyonun dibine kadar gitti; görmek, dinlemek için. Mustafa Kemal Atatürk; heyecanla, şevkle Cumhuriyetimizin kuruluşunun 10. yılında yaptığı konuşmayı okuyordu. Konuşma dijital olarak yeniden seslendirilmiş, görüntü ise rekonstrüksiyonla renklendirilmişti. Sesi de görüntüsü de o kadar canlıydı ki sanki Atatürk hayattaydı ve biz 10. yılımızı kutluyorduk. Bu görüntü, teknolojik gelişmelere hiç de uzak olmayan beni bile çok heyecanlandırmıştı. Atatürk’ün, o dönemin teknolojisi sayesinde kayda alınan görüntü ve sesi zaman içinde arşivlerde kalmış, kimileri netliğini yitirmişti. Belki teknolojik araçlar ve yapay zeka kullanılmasa mevcut olan arşiv de giderek daha da eskiyecek, körelecek, belki de bizden birkaç nesil sonrasında tamamen kaybolup gidecekti.
Keşke diye düşündüm. Keşke elimizde, Atatürk’ün yanı sıra, bilgelik ve zekasından ilham almak için Fatih Sultan Mehmed, inanılmaz eserler yaratan Mimar Sinan, şifrelerinin ve matematik denklemlerinin çözümünü ve icatlarını anlatması için Leonardo da Vinci, Ay’a ilk ayak bastığında neler hissettiğini naklenmiş gibi anlatması için Neil Armstrong’u, ülkemiz ve dünya tarihine damga vuran kişileri canlandırmak için elimizde yeterli veri olsaydı. O zaman eski veya geçmiş zaman gibi bir kavram olmaz, bu kişiler ve yarattıkları eserler güncelliğini capcanlı korurdu. Bu şekilde hem bize ilham kaynağı olmaya devam eder hem süreklilik kazanırdı. Ayrıca yapay zekanın katkısıyla teknolojik ömürleri de uzar, kaybolma, deforme olma, bozulma riskleri oldukça azalırdı.
Tabii madalyonun diğer yüzü de var. Teknolojik veya bilimsel gelişmeler söz konusu olduğunda insanın zekasını iyi yönde çalıştırmasının yanı sıra şeytani güçlü olma ve gücünü konuşturma hırsını da hesaba katmamız gerekir. Fizik alanındaki araştırma ve çalışmaların Japonya’ya atılan atom bombaları ile sonuçlanmasında olduğu gibi, insanlığın yararına olması için atılan her adımın yeri ve zamanı geldiğinde bir kişinin, bir grubun, hatta bir ülkenin kullanabileceği bir silaha dönüşebileceğini de unutmamalıyız.
Bugün yapay zekanın ulaştığı nokta Atatürk’ün var olan bir konuşmasını capcanlı tekrar bize sunabiliyor. Peki aynı teknolojinin gelecekte bir gün, A ülkesine husumet besleyen B ülkesinin, A ülkesinin liderlerinin ağzından çıkmış gibi saldırgan veya karalayıcı sanal bir açıklama yaptığını düşünelim. Bunun sonucunda savaş bile çıkabilir, belki de amaç bu olabilir. Dark web’de bu durumun inkarı veya düzeltilmesi de gerçekten çok zor olacaktır. Zaten sosyal medya araçlarında bir kere yer aldıktan sonra düzeltilse bile tamamen silinmeyecek belki ilerleyen nesiller için de bir malzeme olacaktır.
Elbette geçmişe baktığımızda olumsuz ihtimallerin düşünülmesi hiçbir bilimsel, teknolojik veya sanatsal gelişmenin önüne geçememiştir. Önemli olan bizlerin insanlığın yararı için sağduyumuzu ve mantığımızı her zaman koruyabilmemizdir.