Eğitim toplum yaşamında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları edinmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme olayına denir. Tahmin edeceğiniz gibi ilk eğitim milattan önce 3200 yılında Sümerler tarafından bulunmuştur. Peki bu eğitim denen terimi Sümerler ne için kullanmıştır? Alfabenin icadı ardından insanlara bunu öğretmek için kullanılan eğitim daha sonra aynı coğrafyada yaşayan Akadlar, Asurlular ve Fenikeliler gibi eski Mezopotamya Uygarlıkları tarafından devam ettirilmiştir.
Gel gelelim eğitim sistemine, çoğu ülkede öğrenciler tarafından nefret edilen ve eleştirmenler tarafından tenkit yağmuruna tutulan bu sistem hiçbir zaman gerektiği kadar yeterli olamamıştır. Bunun sebebi ise eğitim sisteminin çok sık değişime uğrayıp bir yandan da bu kadar değişikliğe rağmen çağın gerisinde kalmasıdır. Bu eğitim sistemini yıllar boyunca dostça ve güncel tutmayı başarabilen Finlandiya ise bütün ülkelerin ve öğrencilerin örnek aldığı ülkedir. Çünkü Finlandiya da okulların kullandığı eğitim sistemi öğrencilerin kötü algısını yıkmayı başarmıştır. Orada ki sistem, öğrencileri fikir birliğine değil fikir çokluğuna itmektedir. İşte bu Finlandiya eğitim sistemini diğer ülkelerden ayıran bir özelliktir. Aslında eğitim ve köleliğin bir farkı yoktur, Çünkü ikisi de her gün aynı saatte kalkıp aynı işi zorunlu olarak yapma anlamına gelmektedir. Hiçbirimiz fark etmese de hepimiz bu köle uygarlığının bir parçası oluyoruz. Akşam eve saat 6.00’da gelip televizyonun karşısından yatana kadar kalkmayan insanlar yetiştiriyor. Çoğunuzun dikkatini çekmiştir siz bir iş görüşmesinde hiç matematik problemi sorulduğunu gördünüz mü? Ben görmedim, muhtemelen siz de görmemişsinizdir. Çünkü orada ki patronlar, yeni eleman alırken onların ne kadar farklı bir bakış açısına sahip olmalarına göre işe alıyorlar. Bundan dolayı bize çalışkan köleler değil, yaratıcı zekalar lazım.
Yıllar önce bir ilkokul öğretmeni tarafından birinci sınıf öğrencilere bir deney yapılıyor. Bu deney ise öğrencilerin 1. sınıfta okulun ilk günü hocanın tahtaya bir nokta çizmesiyle oluyor. Öğretmenleri noktayı çizdikten sonra bütün öğrencilere teker teker soruyor ” Tahtada ki şey nedir” diye, öğrencilerin yanıtları ise şunlar oluyor; lahmacun, araba, ev, balon… Aynı deney öğrencilere 4. sınıfta ilkokuldan mezun olmadan önce bir daha yapılıyor. Bu sefer hocaları gene herkese teker teker aynı soruyu soruyor “tahtaya çizdiğim ne?”. Bu sefer bütün öğrencilerde tek ve aynı bir cevap oluyor. Bu cevap ise kimsenin şaşırmadığı gibi “nokta” oluyor. Bu deney ise bize rengarenk küçüklerimizin eğitim adı altında nasıl köleleştirildiklerini anlatıyor. Bütün eğitim sistemlerinin amacı ise insanların küçüklükten gelen hayal güçlerini ve yaratıcılıklarını koruması olmalı.
Peki bu eğitim sistemine ne gibi değişiklikler uygularsak yaratıcı zekalar yetiştiririz? Öncelikle sisteme haftada en az iki saat olacak şekilde bir konuşma saati eklenmesi lazım. Bu konuşma saatinde ise öğrencilere güncel olaylar hakkında ki düşünceleri sorulmalı ve bu fikirler tartışılmalıdır. İkinci olarak daha çok takım projeleri gerçekleştirilmelidir. Asıl yaratıcılığın önemli olduğu alan burasıdır. Çünkü bireyler iş hayatında da birden fazla kişiyle çalışacak ve onların bakış açılar ile yeni yöntemler geliştirmelidir.
Sonuç olarak hayatta ihtiyacımız olan yaratıcılığın eğitim sisteminde çeşitli değişiklikler yaparak korumalı ve kaybetmemeliyiz. İşte bu yöntem ile Ahmet Ümit’in dediği gibi çalışkan köleler değil, yaratıcı zekalar yetiştirmiş oluruz.