“Buraya çok sık gelirdin.” dedi, elindeki bardağa nefis kokan kahveyi doldururken. Kafamı kaldırdım ve doğrudan gözlerine bakmak istedim ama o elindeki bardağa çikolata sosuyla küçük bir dokunuş yapmakla meşguldü. Ama biliyordum o da gözlerimin içine bakmak istiyordu. Bir şeylerle meşgul olmaya çalışıyordu kendini engellemek için. Çünkü burası hiçbir zaman çok dolu olmazdı ama her ihtimale karşı çok erken gelmiştim ve içeride tek bir müşteri bile yoktu. İçimden “Zor olmalı.” diye geçirdim “Geride bırakılmış olmak.” düşüncelerim hep sabitti aslında, hiç değişmemişti. “Ne değişti?” diye sorarken kafasını hala kaldırmamıştı kahvenin üstüne krema sıkıyordu. “Nasıl yani?” diye sordum sessizliğimi bozarak. Kremayı o kadar çok sıkmıştı ki bardaktan akmaya başlamıştı. Hemen peçeteye uzandım ve akan kremayı temizledim. Kafamı kaldırdığımda bana baktığını gördüm. Bana acı, özlem ve biraz da nefretle bakıyordu. Yemyeşil gözleri sanki bir anlığına kırmızı oluvermişti. Bir zamanlar içinde kaybolduğum su yeşili gözleri…
“Eskiden sık gelirdin ama 7 aydır yoktun. Onu soruyorum. Ne değişti?” Gözlerimi bu sefer ben kaçırdım. O gün ne olduğundan, neden bu şehri terk ettiğimden, neden geri gelmediğimden, hepsinden bihaberdi. Gözlerimin dolduğunu hissettim. 7 aydır onu ne aramış ne de sormuştum. Üstelik telefon numaramı da değiştirmiştim. Haklı olan oydu. Özel olan oydu. Onu kıran da bendim.
Umut, babası çok zengin bir adam olmasına rağmen babasının işine devam etmeyi hemen istememişti. Hayatı ve para kazanmayı öğrenmeyi seçmiş kendine küçük bir kafe açmış ve oranın baristası olmuştu . Babası da bu kararına saygı duymuş ancak bir de şart koşmuştu: evleneceği zaman işlerinin başına artık biricik oğlu Umut geçecekti. Ben de Umut’la ilk 23 yaşındayken, kendi başıma ders çalışmaya bu kafeye geldiğimde tanıştım. Umut’la tanışmamızdan önce de, burası favori kafem haline gelmiş, hem arkadaşlarımla hem de ailemle bir kaç kere gitmiştim. Ancak burada Umut dışında sadece Umut’un Erhan adındaki en yakın arkadaşının çok seyrek yardıma gelen arkadaşıyla karşılaşmış, Umut’la hiç karşılaşmamıştım. Umut son derece kibar, düşünceli, ahlaklı, centilmen ve çekici biriydi ama onu ilk gördüğümde hiç böyle düşünmemiştim. Kendini beğenmiş biri olduğunu düşünmüş ve ön yargılı davranmıştım. Daha sonra tanıdıkça kesinlikle kendini beğenmiş biri olmadığını anladım. Bir süre sonra birbirimizi sevdiğimizi fark ettik. Hatta Umut sık sık benimle evlenmek istediğini söylüyordu, şaka olsa bile çok tatlıydı. Erhan “Umut’a çok da bağlanma. Şirketlerinin başına evlenince geçebileceği için seninle evlenmek istiyor. Üzülme diye söylüyorum Umut arkadaşım olabilir ama senin gibi iyi kalpli birini üzmesine izin vermem.” diyene kadar her şey çok güzel güzel gidiyordu. Bunu duyduktan sonra kan beynime sıçradı zaten daha tanışalı bir yıl bile olmamıştı bana evlenme teklifi etmezdi. Bir hafta sonra Umut’un bana evlenme teklifi edeceği kulağıma geldi. Daha tanışalı 10 ay olmuştu ve bu çok aniydi. Normalde hiç düşünmeden evet derdim ama Erhan’ın dediklerinden sonra sadece sinirlenmeme ve kullanılmış hissetmeme neden oldu. Umut beni para için kullanacaktı. Ani bir öfkeyle arabama bindim ve bilinçsiz şekilde arabayı kullandım. Sinirden gözüm hiçbir şey görmüyordu. Her şey çok hızlı gelişti, kendime geldiğimde havaalanındaydım. Bir an tereddüt etmiş olsam da biletimi aldım ve İstanbul’da yaşayan arkadaşım Zeynep’in yanına gittim, olanları ona anlattım ve bir ay onunla kaldım sonra çok fazla yük olduğum hissine kapılarak bir buçuk ay da otelde kaldım. Sonrasında rahat edemeyerek 1+1 küçük bir daire kiraladım. Bir gün kapım çaldı. Kapıyı açtım ve gelenin Erhan olduğunu gördüm. Onu içeriye davet ettim. İkram ettiğim çaydan yudumlarken bana asıl hikayenin farklı olduğunu, evlenince şirketin başına geçebileceğini ancak aslında evlenmese de geçebileceğini anlattı. Şok olmuştum. Anlamadan dinlemeden buraya gelmiş ve bir haber bile vermemiştim. Erhan ise beni bulabilmek için 2 haftalık bir araştırma yapmış ve nihayetinde başarılı olmuştu. Vicdan azabı çektiğini ve öğrenince hemen bana ulaşmak için aramaya başladığını da belirtti. Ben de bunu öğrenince tabii ki hemen hazırlandım ve akşam geri Ankara’ya yola çıktım. Umut’un kafeye erkenden gittiğini ve sabah kimsenin olmadığını bildiğimden hemen orada bittim.
Kafamı kaldırdım ve tekrardan gözlerine baktım. “Otursak ve sana her şeyi anlatsam?” dedim. Beni kırmadı. Olayları anlattığımda kendini benim yerime koyabildiğini ve eğer kendisi böyle bir şey yaşamış olsa muhtemelen aynı şeyi yapacağını dile getirdi. “Barıştık mı?” dedim kollarımı kocaman açarken “Barıştık.” dedi ve aynı sıcaklıkta bana sarıldı.