Yalnızlık, insanın kendine vurduğu bir kelepçe yahut kendi kendine çizdiği bir sınırdır. Üzüntü veren yalnızlık bir kelepçeyken huzur veren yalnızlık istemli bir sınırdır. Yalnızlığın şekli ne olursa olsun kelepçe yahut sınır… İnsanların yalnızlığa inerken ya da düşerken amaçları mutlu, huzurlu ve daha kendine göre bir hayata sahip olmaktır. Buradan da anlaşılacağı gibi yalnızlık bir sebep ya da bir netice olabilir.
Yalnızlığı sebep olarak kullanan insanlar genellikle bilgili ve erdemli kişilerdir. Bu insanlar yalnızlığı ekseriyetle yaratıcılıklarını harekete geçirmek ve kendilerini, onları aşağı çeken toplumlardan soyutlamak amacıyla tercih ederler. Bu tip insanlar durumu sebep olarak kullanmadan önce ilgi duydukları alanlarda bilgilenmiş ve bir topluluktan alabileceklerini almışlardır. Böyleleri için kalabalıklar yalnızca vakit kaybıdır.
“Sakin bir hayatın tekdüzeliği ve yalnızlığı, yaratıcı aklı harekete geçirir.” / Einstein
Sosyal yaşam beraberinde pek çok sorun da getirir. Bu sorunları çözmekse uzun vakitler, derinlemesine muhakemeler yahut ruhsal çöküntülere mâl olabilir. Bahsi geçen ve bunların benzeri fedakârlıklar, toplumdan zaten alacağını almış kişiler için gereksiz kayıplardır. Bu insanlar gerçek potansiyellerine ulaşmak için yalnız kalmayı tercih etmelidir.
“Bilge kişi zevk aramaz, kaygı ve acılardan uzak durur.” / Aristoteles
Yalnızlığı, sebep olarak çoğunlukla yaratıcılığının zirvesine ulaşmak için kullanan aydın insanlar tercih etse de; yalnızlık, sadece aydınlara mahsus olmayan manevi bir istirahatin de sebebi, sağlayıcısı olabilir. Manevi bir istirahate çekilmek amacıyla yalnızlık; sosyal doyuma ulaştıktan sonra hayatın karmaşasından elini eteğini çekmek isteyen, uzun yıllar sonunda ruhunu güçlendirmiş ve kalan günlerini yıllarca çabalayarak elde ettiği mutlulukları muhafaza ederek geçirmek isteyen kişiler tarafından da tercih edilebilir.
Yalnızlığın diğer bir türü olan netice haline gelmiş yalnızlıktan muzdarip insanlar, yalnızlığı sebep yapan yani basamak olarak kullanan insanlara nazaran çok daha yaygındır. Aydın yahut bağnaz her türden insan, bilmeden de olsa, kendine bu kelepçeyi vurabilir. Bana öyle geliyor ki bu üzüntü veren neticenin sebebi, sorunsuz ve mutlu bir hayatı amaçlayan insanların, emelleri adına yanlış yola başvurmasından kaynaklanmaktadır. Böyle insanlar sorunlarından kurtulmak için değişimi kullanırlar. Yurtlarını ve yaşamlarını değiştirerek problemlerinden kurtulduklarını sanan bu insanlar, uzun vadede mutlu olacaklarını düşünerek kısa vadeli bir yalnızlığa tahammül etmeyi kabul ederler lâkin kelepçeyi taktıktan sonra çıkarmanın kolay olmayacağını hesaba katmazlar.
“Başka güneşler altında ne bulacaksın?
Ülkeni terk ederek hiçbir şeyden kaçamazsın.” / Horatius
Sorunlarıyla mücadele etmek yerine bir şeyleri değiştirerek sorunları halı altına süpüren bu insanlar, amaçlarına ulaşmak için istediklerini alamadıkları ve neticede yalnızlıkla baş başa kaldıkları zaman yine benzer bir yolu deneme gafletinde bulunabilirler. Mamafih çözümü değişiklikte aramaya devam edenlerin kelepçeleri gitgide daralacak ve kısa bir süre takmayı düşündükleri bu kelepçeler değişimin kendisi haline gelecektir.
“Zincirlerimi kırdım geliyorum, diyorsunuz bana, evet, zincirini çekip kopartan bir köpek gibi kaçarken zinciriniz boynunuzdaydı…” / Perse
Bana göre bu emellere ulaşmanın ya da kelepçelerden kurtulmanın yegâne yolu, göz ardı edilen sorunların üzerine gitmektir.