Gözlerim seğiriyordu, kalkasım hiç mi hiç yoktu. Birkaç dakika sonra annem kahvaltının hazır olduğunu söyleyince mecburen kalmak zorunda kalktım, aileme hiçbir şey belli etmemeliydim. Aşağıya inmeden önce yüzlerimi yıkadım, aynaya baktığımda ise kendimi bile göremedim, o kadar yalnızdım, aynalar bile beni göstermiyor, sanki benimle arkadaş olmak istemiyorlarmış gibiydiler. Ben ise epeyce yalnız hissediyordum. Aşağıya indiğimde yeni okulumu sevip sevmediğim hakkında bana sorular sordular. Ben ise bir şey belli etmemek için sahte bir tebessüm ile güzel deyiverdim. Fakat ses tonum ele vermişti beni, üzgün ve yalnız hissetiğimi anlayınca sarıldılar bana ben de göz yaşlarımı tutamadım…
Ailem onca dil dökmeden sonra biraz olsun rahatlarım diye dışarı çıkmam için beni ikna etmeyi başarmıştı. Bu bilmediğim ülkenin sokaklarında, dilini konuşamadığım insanlarla bakışmak kolay olmayacaktı. Bana bir şey sorduklarında ne diyecektim? Ten rengimden ötürü bana göz devirmeleri zaten çok rahatsız ediyordu beni. Derin derin nefes aldım sonrasında ise ceketimi alıp dışarıya çıktım. Okuluma giden yoldan gitmek yerine ormana giden yoldan yürümeyi tercih ettim. Zaten bir aydır her gün okula gidiyordum yoldaki ağaçların yaprak sayısını ezbere sayacak kadar aşinaydı gözlerim o yola. Diğer yol ise arabaların geçemeyeceği kadar küçük bir patika yoldu yolun sonunda ise ağaçların arasından bir ormana giriliyordu ben ise biraz çekinerek o yoldan yürüdüm. Beş dakika sonunda ise ormana açılan yoldan geçtim ve güneşi artık o net görememeye başladım. Ağaçlar çok dar olduğu için dalları birbirine girmişti. Güneş ışınları yaprakların arasından çok nadiren yere düşüyordu.
Biraz yürümek iyi gelmişti sanki diye düşündüm lakin o da ne önümde kocaman yemyeşil bir bahçe ilerdeki dağlara kadar uzanıyordu fakat yalnızca bir ağaç vardı orada koskocaman yemyeşil bahçece sadece bir ağaç olması tuhaf gelmişti koşarak ağacın yanına gittim ne ağacı olduğunu merak ediyordum. Yanına yaklaştığımda kocaman bir limon ağacı olduğunu fark ettim. İyi de burada limon yetişmez ki diye düşündüm içimden. O sırada: “Burası ormandan ve şehrin geri kalanından farklıdır burada hava ılıktır,” diye bir ses duydum, irkilmiştim. Etrafımda insan var mı diye bakındım, ayrıca bu hangi dildi ben nasıl olur da anlayabiliyordum. Burada konuşulan dile benzemiyordu, anadilim ise hiç değildi. Yine yükseldi aynı ses “Bu dil yalnızlığın dilidir, sadece yalnızlar anlar dediklerimi evlat, sen de benim gibi yalnızsın.” dedi. Nasıl ama sen ağaçsın sen nasıl konuşabilirsin ki dedim. O ise: “Benim yaptığım konuşma değil aramızda geçen bir anlaşma, insanlar aynı türden oldukları için konuşurlar ama biz aynı duyguları beslediğimiz için anlaşırız.” dedi. Bu sözleri anlamakta güçlük çektim. Sen de mi benim gibi yalnızsın dedim. “Evet, evlat ben de senin gibi yalnızım ama ben yalnız olduğum için senin gibi üzülmüyorum çünkü yalnız olmak bana çok şey öğretti.” Sana ne öğretmiş olabilir ki? benim burada hiç arkadaşım yok insanların ne dediklerini bile anlayamıyorum. “Yalnızlık güzeldir evlat sana çok şey öğretir, ormana doğru bak oradaki her ağaç birbirinin aynısı hepsi birer çam, o kadar yakın olmaları büyümelerini engelliyor. Oysa bak benim cinsime ben limon ağacıyım dış görünüşüm onlardan farklı; benim dallarım özgürlüğümdür beni sınırlayacak hiç kimseler yoktur burada; meyvelerim ise fikirlerimdir benim, onları kopartacak, çalacak kimsem yoktur burada; çamlar gibi sıradan, kuru dallarım yok benim yağmur yağdığında onlar gibi kavga edecek kimsem de yoktur benim.”. Ağacın dedikleri çok etkiledi beni onunla biraz daha konuşmaya çalışsam da başarılı olamadım. Galiba artık yalnız hissetmediğim için anlayamıyordum onu…
Eve mutlu bir şekilde döndüğümü gören ailem hemen sordu: “Yeni arkadaşlar edindin mi?” diye sordular. Ben ise yeni arkadaşlar edinmedim ama artık yalnız hissetmemeyi öğrendiğimi söyledim. Onlar ise kimden ve nasıl öğrendiğimi merak ederken ben ise mutfaktaki camdan ormanın derinliklerine doğru bakıp gülümseyerek limon ağacından dedim.