Aynı yer aynı kişiler farklı olay ve sadece ben herkes gitmişti daha doğrusu hapsedilmişti. Ben yerde baygın halde, daha yeni yeni kendime geliyordum neredeydim, nasıl gelmiştim hatırlamıyordum. Başımda anlatılamaz bir ağrı vücudumda inanılmaz bir sancı vardı. Yavaşça kolumu göz hizama getirdim ve saat sabah beşti, yavaşça kafamı kaldırdığımda ise telefonum gözüme çarptı gri zeminin üstünde ön camı paramparça olmuştu. Ayağımla telefonumu elime doğru ittim, ekranda kronometre açıktı ve bir saat kalmıştı ama neye?
Olayları anlamak adına yavaşça yattığım yerden doğrulmaya çalıştım ilk denemede olmadı fakat ikinci deneyişimde başardım. Birkaç kilometre uzağımda iki araba gördüm plakalarına gözümü kaydırdığımda başka bir ülkede olduğumu anladım. Sonradan tanımadığım sesler gelmeye başladı kafamı oraya çevirdim ve iki adam gelirken gördüm. Telefonumu yerden aldım ve sessiz adımlarla kitaplarla dolu bir dolabın arkasına saklandım. Birden yaslandığım dolabın yanından kapı açıldı ve içeriye doğru düştüm fakat içeriden çıkan koyu tenli uzun boylu adam beni tanımadığı için olsa gerek hiç takmadan yanımdan uzaklaştı içeriye baktığımda ise kaynar sular başımdan aşağı indi içeride eli bağlı, ağzı koyu renkli bir bantla kapatılmış abim duruyordu. O da beni gördüğünde birden çırpınmaya başladı ve ağzından bantı çıkardığımda ‘ellerimi aç’ dedi açtığımda ise cebinden kâğıt çıkardı ve kâğıdı açtığımda bir kroki vardı. Bu ne dediğimde ise ‘buradan çıkman lazım’ dedi. Hiçbir şey hatırlamıyorum neden buradayız dediğimde ise ‘saatine bak’ dedi. Ve ‘az bir süren kaldı ne diyorsam onu yap ve buradan çık’ dedi. Aklımda ki soruları sormama kalmadan tekrar sesler gelmeye başladı, etrafıma bakındığımda ise büyük bir cam gördüm yavaşça araladım ve abimin elini bağladıkları ipi kullanarak aşağı indim. Şansıma çok yüksek değildi ama böyle bir durumdayken çok fazla şanstan bahsedemezdik. İndiğimde karşıma karla kaplı bir sokak çıktı kenarlarda dükkanlar ve dükkanların içinde o hava kadar soğuk insanlar, bana sanki bu sokaktan ilk geçen insanmışım gibi bakıyorlardı fakat çok süre geçmeden kafalarını çevirip işleriyle uğraşmaya devam ediyorlardı. Öyle ki sarı saçlı, üzerinde koyu renkli, gözlerinin rengi kadar soğuk bir yeşil gömlekli çocuk benden gözlerini hiç ayırmıyordu. Fakat ben gözlerimi ondan kaçırıyordum. O an aklıma abim geldi acaba nasıldır diye düşündüm. Onu orada bırakmamalıydım, yanıma almalıydım diye pişmanlık duydum.
Sonradan omzumda bir soğukluk hissettim, biri omzuma dokunmuştu yavaşça arkamı döndüm ve o yeşil gözlü çocuk ‘Fazla vaktim kalmadı, bu durumdan bir an önce kurtulmalıyım bana yardım eder misin?’ dedi. ‘Ne için?’ dedim anlatırım dedi ve birden kolumdan sürüklemeye başladı. Nereye gittiğimiz bilmiyordum, tek bildiğim şey vardı o da bu durumdan kurtulmak istememdi. Delice koşuyorduk ama nereye bilmiyordum. Yorulduğumda onu durdurdum ve benden ne istiyorsun dedim o da ‘Sadece abimi kurtarmak istiyorum’ dedi. Sen burada ne arıyorsun dediğinde, bir ses duyuldu ve o sesle gözlerim karanlığa büründü ve söylediğim tek şey abim idi.