Çok çok uzaklarda, dünyada her yere uzak olan uçsuz bucaksız bir ülke varmış. Ülkenin nüfusu dünyanın yarısı edecek kadar çokmuş. Ülkede yaşayan o kadar çok insan varmış ki ülkede her gün sayısızca trafik kazası görülür, insanlar sokakta yürürken birbirlerine çarpar dururlarmış. Ülkede yaşayan herkes çok huysuz ve öfkeli kişilermiş. Ayrıca görevlerine de çok sadıklarmış. Birisi ona verilen sorumluluğu yerine getirmediğinde kıyametleri koparır, gökle yerin yerini değiştirirlermiş adeta. Her ne kadar sorumluluklara çok bağımlı olsalar bile çok da tembellermiş. Bu yüzden yer yer yalan söyler, insanları kandırırlarmış.
Hikayemizin kahramanı ise çalışkan, dürüst ve sorumluluk sahibi bir insanmış. Öyle ki insanların dilinden yalan düşmeyen bu ülkede bir kere bile yalan söylemezmiş. Daha ilkokul 4. sınıfa giden öğrencimiz öğretmeni sınıfta ödev verirken öğretmenini dinlememiş. Ödevi yok sanmış. Tüm gün dışarıda arkadaşlarıyla top oynamış, eğlenmiş. Ödev günü geldiğinde ödevlerini yapmayan diğer arkadaşları türlü türlü gerçek olmayan bahaneler üretirken bizim dürüst kahramanımız öğretmenine gerçeği söylemiş ve öğretmeni o çok sevdiği kulüp dersine onu göndermemiş. Ardından teneffüste yürürken çok yakın bir arkadaşının arkasında konuşan çocukları görünce konuşulanları arkadaşlarına şikayet etmiş. Bunu duyan çocuklar gelip bizim yalansız kahramanımıza zorbalık yapmaya çalışmışlar. Kahramanımız doğruyu söylemek de suç oldu, diye geçirmiş içinden.
Aslında kahramanımızın yaptıkları hep doğru şeylermiş ama yaptıkları yanlışmış gibi gösterilmiş. Ama kalben hep doğru olanı yaptığını biliyormuş.