Neredeyse her insanın olduğu gibi bizim de inançlarımız vardır. Bazı inançlarımız gerçekliğe dayandığı kadar bazı inançlarımız da bir o kadar batıldır. İnançlarımızın batıl olduğunu kabul etsek de inanmak isteriz. Tabii gerçeğe dayalı olduğuna emin olduğumuz inançlara da öyle. Bu insanın yaradılışında olan ‘’inanma gereksinimi’’ sebebindendir. Örneğin Tanrı’nın olduğuna inanmak isteriz çünkü varoluşumuzu sağlayan bu yüce varlığın desteğine içgüdüsel olarak bağlanmaya ihtiyaç duyarız. Bunun sebebi bize rahatlık vermesidir. En çaresiz hissetiğimizde kutsal bir varlığın bize varlığıyla yol göstereceğini bilmemizi istememizdir de diyebiliriz. Biraz bunun üstünde düşünürsek gerçekten içimizde, derinlerde bir yerde bu inancımıza ihtiyacımızının nedenin bu olduğunu göreceğizdir.
Gerçeklikle kendi arasında gidip gelen insanoğlunun binbir çeşit hali vardır. Tek kişinin içindeki binbir kişilik ve türümüzdeki her canlının farklılık halleri olarak ikiye ayrılır ‘’insanoğlunun çeşitlilikleri’’. Benim bahsetmek istediğim ise tek kişinin içindeki binbir kişiliğin iki yaklaşımı. Bir numara – duygusal, iki numara – mantıksal (gerçeksel). Bu iki yaklaşım inançlarımızı doğrudan etkiler. Bir numara yapısaldır . İki numarayı ise şöyle açıklayabilirim : Hayatımızın her günü bambaşka yeni bilgiler öğrenmekteyiz, kimi zaman bilinçli olarak ; Kimi zaman bilinçaltımıza yansıyarak. Yetişene kadar yetişme tarzımızla, düşünce yapımızın şekil almasıyla yahut başka etkenlerle mantıksal seçimlerimiz, düşüncelerimiz aklımızdaki yerini belirler. Bu iki yaklaşımın ortaklaşması ise inançlarımızı, inançlarımızın yönlerini ve yönelimlerimizi belirler. İnançlarımızın kültür ile de etkisi vardır elbette, hatta çoğu batıl inanç kültürel olarak hayatımıza girmektedir.
Örneğin nazar boncuğunun nazardan koruyacağına inanç, akşam sakız çiğnemenin uğursuzluk getirdiğine inanç veya kara kedilerin uğursuzluk getirdiğine inanılması. Bunun gibi olumlu batıl inançlar da vardır. Yıldız kayınca dilek tutarsak gerçek olacağını düşünmemiz gibi. Ayrıca dilek ağacına dilek tutup ip bağlamamız da bunlardan biri. Peki bu inançlara neden sahibiz ? Çok geçmişe dayanan batıl inançlar neden ortaya çıkmış ve insanla da bunlara inanmıştır ? İlk başta bahsettiğim inanç gereksiniminden olduğu kanaatindeyim. İnsanlar, inanç duydukları şeylerin onlara işaret gönderdiğini düşünüp sürekli her şeyden bir anlam çıkartmaya başlamasıyla kültürümüzde bu ‘’batıl’’ inançların yer edindiğine inanmaktayım.
Batıl inançların tümünün olumsuz olmadığı gibi tümü olumlu da sayılmaz. Peki insanlar olarak farz ediyoruz ki ‘’inançlarımızın işaretleri’’ diyoruz. Neden bir de bunlara inanıyoruz ? İnandıklarımızdan geldiğini düşündüğümüz için mi ? Peki inandıklarımız ne kadar gerçek bunu bilmekte miyiz ? Ya da belki de yalnızca gerçekliğin sorumluluğundan veya ağırlığından uzak kalmak adına kafamızda türettiğimiz psikolojik rahatlama teorileridir. Olumsuz batıl inançlara getirilebilecek en indirgenmiş yorumum ise bir nevi kendini dizginleme bahanesi olabilir.
Benim açımdan her zaman yalan gerçeklikler, sahi acılardan daha korkutucudur. Bu yüzden batıl inançların verdiği psikolojik veyahut sözde gerçekçi sorumluluklar da rahatlıklar da görmezden gelinmelidir. ‘’Gerçeklik’’ sözü ile adlandırdığımız, sahiden gerçekliğine inandığımız ne varsa onu yaşamalı ve görmeliyiz. Kendimize herhangi bir sorumluluk veya rahatlık için hayata kılıflar bulmamalıyız. Her ne kadar batıllıklar inanılası gelse de.