Hayal ettiğim doğa harikası Antarktika’daki Aurora Australis; gökyüzünde dans eden yeşil, mor ve mavi ışıklar, altında uçsuz bucaksız beyaz bir dünya… Orada geçireceğim bir gün, doğanın en saf ve en dokunulmamış haliyle karşılaşmanın heyecanıyla dolu olurdu.
Sabaha buzların arasındaki bir araştırma istasyonunda uyanarak başlardım. Dışarısı -30 derece ama içimde inanılmaz bir heyecan. Önce termal kıyafetlerimi giyer, ardından sıcak bir kahve eşliğinde dışarıya çıkıp sonsuz beyazlığı izlerdim. Yavaş yavaş yükselen güneş, buzullara altın sarısı bir parıltı veriyor. Belki uzaklarda bir imparator pengueni kolonisinin sesi duyuluyor.
Günün en sıcak saatlerinde, Antarktika’nın buz mağaralarından birine doğru keşfe çıkardım. Buzun içinde donmuş zaman katmanlarını görmek, mavi-yeşil tonlardaki mağaraların içine dalmak, milyonlarca yıl öncesine ait hava kabarcıklarını izlemek… Sonrasında belki bir araştırma ekibine katılıp deniz buzları ve iklim değişikliği üzerine yapılan çalışmalara göz atardım. Eğer şansım varsa, bir kambur balinanın su yüzeyine çıkışını izlemek için bir kıyıya giderdim.
Gün batımına yaklaşıyoruz. Gökyüzü yavaş yavaş pembeye, turuncuya ve mora dönüyor. Bu saatlerde en güzel manzarayı yakalamak için kıyıya giderim. Uzaklardan gelen su sıçramaları, bana belki de bir kambur balinanın veya bir orka sürüsünün yaklaştığını haber veriyor. Eğer gerçekten şanslıysam, devasa balinaların su yüzeyine çıkıp havaya güçlü bir nefes verdiği anı yakalayabilirim. Okyanusun yüzeyinden yükselen su buharı, kutuplardaki soğuk hava ile buluştuğunda sis gibi dağılırken, doğanın en saf anlarından birini yaşarım.
Gökyüzünde aniden beliren yeşil, mor, mavi ve bazen kırmızı ışık dalgaları, bir rüzgâr gibi hareket ediyor. Sanki gökyüzü kendi hikâyesini anlatıyor, tıpkı bir ressamın sonsuz bir tuvalde fırça darbeleri bırakması gibi… Her kıvrım ve ışık dalgası, manyetik alanın dansı gibi gökyüzünde şekil değiştiriyor.
Etrafıma bakıyorum; herkes sessiz. Çünkü bu an konuşarak bozulamayacak kadar büyülü. Karların üzerinde uzanıp, yüzümü yukarıya çevirerek saatlerce bu doğa harikasını izlerim. Zaman burada durmuş gibi. Ne soğuk umurunda olur insanın ne de yorgunluk. Sadece gökyüzündeki ışıkların sonsuz bir balerin gibi dans ettiğini izleyerek hipnotize olurum.
Etrafıma bakıyorum; herkes sessiz. Çünkü bu an konuşarak bozulamayacak kadar büyülü. Karların üzerinde uzanıp, yüzümü yukarıya çevirerek saatlerce bu doğa harikasını izlerim. Zaman burada durmuş gibi. Ne soğuk umurunda olur insanın ne de yorgunluk. Sadece gökyüzündeki ışıkların sonsuz bir balerin gibi dans ettiğini izleyerek hipnotize olurum.
Gözlerim kapanmadan önce, içimde derin bir huzur hissediyorum. Burada, dünyanın en izole edilmiş yerlerinden birinde, insanın doğanın bir parçası olduğu gerçeğiyle baş başayım. Aurora Australis’in ışıkları altında uyuyakalırken, içimde bir rüya gibi bu anı hep hatırlayacağımı biliyorum.
Ve belki de, buraya bir gün gerçekten gitmek için bir sebep daha yaratmam gerektiğini düşünüyorum…